Salı, Ağustos 23, 2005

Aile Okulu dersleri: 8

Fotoğraf: Tuba Şimşek Uzun


Her yere Onun adıyla,
her yerde Onunla


Sabah evimizden dışarı çıkarken yapacağımız ilk iş, Bismillâh demektir.


Her işin başında olduğu gibi, yapacağımız kısa veya uzun herhangi bir yolculuğun başında da biz yine Allah’ın adını anarız.

Bir yere girerken, bir yerden çıkarken, daima Besmele çekeriz.

Bunu yapmakla yine biz Allah’a olan imanımızı ve bağlılığımızı göstermiş oluruz.

Biliriz ki, Allah her zaman ve her yerde bizimle beraberdir.

Biliriz ki, adımımızı attığımız her yer Allah’ındır.

Evde, sokakta, okulda, çarşıda, arabada, denizde, dağda, uzak ve yakın her yerde O bizimledir.

Çünkü bütün bunların hepsi Allah’ın mülküdür.


Yerde ne varsa Onundur. Yerin altında ne varsa Onundur. Gökte ne varsa Onundur. Var olan ne varsa O yaratmıştır.

Küçük veya büyük, fark etmez. Hepsi Onundur.

Karanlık veya aydınlık, gizli veya açık, hiç fark etmez. Her yer Onundur.

Yıldızlar Onun emriyle ışıldar.

Güneş Onun emriyle bizi ısıtıp aydınlatır.

Ay Onun emriyle gökkubbemizi süsler.

Dünya Onun emriyle döner ve bizi sırtında taşır.

Biz o Dünyanın neresinde olursak olalım, Allah’ın mülkündeyizdir.

Nereye gidersek gidelim, O bizi görür. Bizi işitir. Bizim duamızı dinler. Bize cevap verir.

Adını andığımızda O bunu bilir.

Biz de, Onun bizi bildiğini biliriz.

Onun bizimle beraber olduğunu biliriz.

Bizim duamızı dinlediğini biliriz.

Her an Allah ile beraber olmanın mutluluğunu yaşarız.

Onun adıyla girdiğimiz yerde bir korkumuz olmaz. Çünkü yabancı yerde değil, Rabbimizin mülkündeyizdir. Onun izniyle girdikten, Onun adını andıktan ve Onun koyduğu yasalara uyduktan sonra, girdiğimiz her yerde, kendimizi evimizdeymişiz gibi hissedebiliriz.

Onun için, her güzel işin başında yaptığımız gibi, bir yere girip çıkarken de Bismillâh deriz.

Evimizden Allah’ın adıyla çıkarız.

Bir taşıta binerken Allah’ın adını anarak bineriz. İnerken Allah’ın adını anarak ineriz.

Bir yere girerken Besmele çeker, çıkarken Besmele çekeriz.

Allah’ın adını her anışımızda, kendimizi Ona biraz daha yaklaştırmış, biraz daha sevdirmiş oluruz.

Bunun belirtisini de, kendi içimizde bir huzur ve mutluluk şeklinde duyarız.

İsterseniz kalbinizi bir yoklayın.Onun adını andıkça neler hissettiğinizi açıkça göreceksiniz.



Alıştırma / etkinlik

Doğa yasaları da Allah’ın yasalarıdır. Bunlara uygun şekilde davranmakla Allah’ın emirlerine uymuş oluruz. Meselâ, çalışan kazanır. Biz de çalışırsak, Allah’ın bu yasasına uymuş, bir anlamda, Onun adını davranışlarımızla anmış oluruz. Çalışmaya başlarken Besmele çektiğimiz zaman ise, hem davranışlarımızla, hem de sözümüzle Allah’ın adını anmış ve Ona olan inanç ve bağlılığımızı dile getirmiş oluruz.

Bu örneği, siz daha başka örneklerle çoğaltın ve yukarıdaki metinde geçen, “Onun koyduğu yasalara uyduktan sonra, girdiğimiz her yerde, kendimizi evimizdeymişiz gibi hissedebiliriz” cümlesine açıklık getirmeye çalışın.

Pazartesi, Ağustos 15, 2005

Aile Okulu dersleri: 7

Besmeleyle tazelenen dostluklar



Bir zeytin tanesi, bir bardak süt, bir kaşık bal, bir yumurta.


Bir lokma ekmek, bir yudum su, bir parça peynir, bir sıcak çorba.

Bir elma, bir portakal, bir salkım üzüm, bir dilim karpuz.

Sayın sayabildiğiniz kadar. Aklınıza gelen ne varsa sayın. Hoşunuza giden ne varsa sayın.

Onlardan herbirinin, bu saydıklarımıza benzer bir öyküsü vardır.

Onlardan herbiri bize gönderilmiş bir mektuptur.

Ne bu öykülerin ardı arkası kesilir, ne de mektupların.

Hergün tekrar tekrar alırız bu armağanları.

Her sofra başına oturuşumuzda, kendimizi yerden ve gökten gönderilmiş armağanlarla kuşatılmış buluruz.

Onlardan herbiri Allah’ın adıyla başlar.

Onlardan herbiri Allah tarafından gönderilir ve gelir, bizi bulur.

Onun için her sofraya oturuşumuzda Bismillâh deriz.

Onun için biz bir lokma ekmeğin yere düşmesine, yahut bir kırıntının bile ziyan olmasına müsaade etmeyiz.

Yere düşen olursa da öper, başımıza koyar ve tekrar onu yerine koyarız.

Böyle yapmakla, o nimeti bize kimin gönderdiğini ilân etmiş oluruz. “Bu armağanın başımız üzerinde yeri var” deriz.

Çünkü o armağanı gönderene sonsuz saygı ve sevgimiz vardır.

Bismillâh derken, işte biz bu saygı ve sevgimizi bildiririz.

Onun adını anarken duyduğumuz mutluluk işte bundandır.

Biz Allah’ı andığımızda, Allah bunu bilir.

Meleklerine gösterir bizi.

“Bu kulum Beni andı” der.

Melekler bize bakarlar. Bizi seyrederler.

Sonra Allah’a yönelir, bizim için dua ederler.

Biz görmesek de onlar bizi görürler. Bizi severler. Bizim iyiliğimizi isterler.

Bir Besmele, işte böylece, bizi meleklerle dost eder.

Bir Besmele, bize Allah’ın hoşnutluğunu kazandırır.

Alıştırma / etkinlik

1. Doğa ile baş başa olabileceğiniz zamanları hiç kaçırmayın. Mümkünse, tatillerinizi böyle yerlerde geçirin. Buna imkân bulamadığınız zamanlarda da kent içindeki yeşillik alanlara, park ve bahçelere sık sık uğrayın. Oralardaki canlılarda, çiçeklerde, ağaçlarda cereyan eden gelişmeleri izleyin. Bir meyve ağacı, baharın başlangıcından itibaren, meyve verinceye kadar hangi aşamaları geçiriyor? Bu hafta hangi çiçekler açtı? Koyunlar ne zaman yavrulayacak? Gittiğiniz yerin özelliklerine göre, bunlar gibi soruların cevabını, hem kendi gözlemlerinizle, hem de bu konularda deneyimli olan kimselerin yardımıyla bulmaya çalışın.

2. Bahçeniz varsa bir köşesinde kendinize ait minik bir tarla ayırın ve oraya, büyüklerinizin yardımıyla seçeceğiniz birkaç cins tohum ve bitkilerden ekerek onların gelişmesini izleyin. Bu imkânınız yoksa, evinizde, bir küçük kap içine ekeceğiniz birkaç fasulye tanesinin gelişmesini de gün gün izleyebilirsiniz.

3. Yukarıdaki gözlem ve deneylerinizin sonuçlarını yakınlarınızla ve arkadaşlarınızla her fırsatta tartışın. Bu tartışmalarınızın özetini Besmele Günlüğüne yazın.

Pazartesi, Ağustos 08, 2005

Aile Okulu dersleri: 6

Allah'tan gelen mektuplar



Bir kaşık bal, Allah’ın bize gönderdiği armağanlardan biridir.

Onun da süte benzer bir öyküsü vardır.

Yalnız bu öykünün kahramanı farklıdır.

Bu defa, öykünün kahramanı olarak, karşımıza, arı dediğimiz bir küçücük böcek çıkar.

Yerin bitirdiği otlardan, koyunlar ve inekler nasıl süt yaparsa, yine yerin bitirdiği çiçeklerden de arılar bal yapar.

Balarıları, bu işi yapmak için, olağanüstü aygıtlarla donatılmışlardır.

Onlar birbirleriyle haberleşirler. Birbirlerine çiçeklerin yerlerini bildirirler.

Beraberce çiçek tarlalarına doluşurlar. Oralardan çiçek tozu toplarlar. Çiçeklerin şuruplarından içerler.

Bütün bu işler için kafalarına petek gözler ve antenler, ağızlarına hortum, bacaklarına fırça ve torbalar yerleştirilmiştir.

Çiçeklerden topladıkları malzeme ile bal yaparlar. Yaptıkları balı, yine kendi elleriyle yaptıkları peteklere doldurup ağızlarını kapatırlar.

Yaptıkları balda hem besin, hem de türlü türlü hastalıklar için şifa vardır.

Bir arı, ömrü boyunca 50 gram kadar bal yapar. Fakat arılar yaptıkları herşeyi elbirliğiyle yapar. Binlerce balarısı el ele verdiği zaman, bir de bakmışsınız, petekler birer birer dolmaya başlamıştır.

Biz insanlar ise, bütün yeryüzünü fabrikalarla dolduracak olsak bile, tek bir arının yaptığını yapamayız.

Bir kaşık bal deyip geçmeyin; onu tarlalardaki çiçeklerden toplayıp bizim soframıza getirmek, bizim gücümüzü aşan bir iştir.

Gücü herşeye yeten Allah, bu imkânsız işi balarısı gibi küçücük bir canlıya yaptırır.

İşte, balın öyküsü de, tıpkı bir bardak süt yahut bir zeytin tanesi gibi, Allah’ın adıyla başlar.

Biz balı ekmeğimizin üstüne sürüp yerken, Allah tarafından bize gönderilmiş bir mektubu okuruz aynı zamanda.

O mektupta, bize bir kaşık bal yedirmek için binlerce arı yaratanın gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Onun adını anar, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi sunarız.



Bir yumurta, Allah tarafından bize gönderilmiş bir başka armağandır.

Üstelik bu armağan, özenle paketlenmiş, sağlam bir şekilde ambalajlanmıştır.

“Bir yumurta neden yapılır?” diyecek olursanız, tavuğun yediklerine bakın.
Bunlar arpa, darı gibi şeylerdir.

Ama siz arpadan, buğdaydan veya darıdan bir yumurta yapabilir misiniz?

Kimse yapamaz.

Allah, arpa ve buğday gibi nimetlerinden yumurta yapıp bize göndermek için tavuğu yaratmıştır.

Tavuk bunları yer ve yumurta yapar.

Ama yumurtayı nasıl yaptığını bilmez.

Tavuk kendi halinde yaşayıp giderken, onun içinde görünmeyen tezgâhlar çalışır.

Bütün bir gün boyunca, bir yumurta yapılır sessizce.

Bir yandan da, yapılan yumurta paketlenir.

Onun etrafına kireçten bir duvar örülür. Bu, hepimizin bildiği yumurta kabuğudur.

Bir yumurta kabuğunu iki sivri ucundan parmaklarınızla bastırmayı deneyin. Ne kadar kuvvet harcasanız, onu kıramazsınız. Hemen kırılıp da ziyan olmasın diye, yumurta kabuğuna işte böylece özel bir biçim verilmiştir.

Yumurtanın etrafına bu kabuğun geçirilmesi, yaklaşık on altı saat süren bir işlemdir. Bir yandan tavuğun vücudunda bu işlem gerçekleştirilirken, bir yandan da yumurtanın sarısı ve akı hazırlanır.

Sonra da, tavuk, o ünlü gıt-gıdaklarıyla bize bir haber ulaştırır.

“Gelin, Rabbinizin size gönderdiği armağanı alın” demektir o gıt-gıdaklar.

Bir yumurta, böylece, Allah’ın adıyla hazırlanır, paketlenir ve bize sunulur.

O da bir öyküdür.

Bir mektuptur aynı zamanda.

Allah’ın adıyla başlar.

Biz de Allah’ın adıyla bu mektubu açar, bu öyküyü okuruz.

Onun bize gönderdiği armağanı âfiyetle yeriz.

Karşılık olarak, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi sunarız.

Alıştırma / etkinlik

“Bir elma, size gönderilmiş bir mektuptur. Allah’ın adıyla başlar. Ondan size selâm ve sevgiler getirir.” Bu ifade ile anlatılmak istenen şeyi, düşünebileceğiniz bütün ayrıntılarıyla anlatın. Bu mektubu okuyan bir kimsenin nasıl bir cevap vermesi gerekir?

Pazartesi, Ağustos 01, 2005

Aile Okulu dersleri: 5

Yerken Bismillâh, içerken Bismillâh


Sofraya oturduğumuz zamanlar, Besmelenin hiç unutulmayacağı zamanlardır.


Çünkü, en basit bir kahvaltı sofrasında bile, biz kendimizi Allah’ın nimetleriyle kuşatılmış buluruz.

Sanki gökten nimetler yağmış, yerden nimetler fışkırmış ve hepsi gelip bizi bulmuş gibidir.

“Sanki” diyorsak, sözgelişi diyoruz. Sanki değil, gerçekten de nimetler gökten yağar, yerden fışkırır ve gelip bizi bulur. Çünkü onlar, her taraftan gelip bizi bulacak şekilde planlanmış, düzenlenmiştir.


Bir zeytin tanesine bakın:

O zeytin tanesi zeytin ağacında biter.

Zeytin ağacı toprakta yetişir.

Toprak suyu, ışığı ve havayı gökten alır.

Havadan toprağa inen su, çok uzaklardaki denizlerden bulut olup gelir.

Denizleri ısıtıp buharlaştırmak ve bulut yapmak için gerekli enerji çok daha uzaklardan gelir. Uzayın derinliklerinden, 150 milyon kilometre uzaktaki Güneşten gönderilir.

Bir zeytin tanesi deyip geçmeyin. Onun öyküsü Güneşte başlar, denizlerden ve karalardan geçer, soframızda biter.

Bir zeytin tanesi, Allah’ın adıyla başlayan bir öyküdür.

Veya o bize Allah tarafından gönderilmiş bir mektuptur.

Biz de Allah’ın adını anar, o mektubu açar, okuruz.

Onda, bizi Güneşle ısıtıp aydınlatanın, bizi yerden ve gökten nimetleriyle besleyenin gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Onun adını saygıyla anar, Ona şükürlerimizi ve en içten sevgilerimizi sunarız.



Bir bardak süt, Allah tarafından bize gönderilmiş bir başka mektuptur.

Onun da bir zeytin tanesine benzer bir öyküsü vardır.

Allah’ın Güneşten gönderdiği ışıkla denizler buharlaşmış, bulut olup yağmıştır.

O yağmurla yerden otlar bitmiştir.

Sonra o otlar, Allah’ın yarattığı canlılara rızık olmuştur.

Ya ondan sonra?

İşte ondan sonrasına kimsenin aklı ermiyor.

Bir koyun veya keçi, yahut bir inek, yediği otlardan nasıl süt yapıyor?

Kırlardaki yemyeşil bitkiler, bir canlının vücudunda nasıl oluyor da birkaç saat içinde bembeyaz süt haline geliyor?

Oysa aynı otun bir kısmı, onu yiyen canlının vücudunda et oluyor. Bir kısmı kana dönüşüyor. Bir kısmı da dışkı olup vücuttan atılıyor.

Bütün bunların arasında, aynı yemyeşil otun bir kısmından da süt yapılıyor. Üstelik bu süt, kana veya pisliğe hiç bulaşmadan, tertemiz, bembeyaz şekilde bize sunuluyor.

İnsanoğlu bilim aracılığıyla pek çok şey öğrendi, pek çok şeyi başardı. Hattâ uzaya araçlar gönderdi. Fakat, bütün bu başarılarına karşılık, otu süte çevirecek bir fabrika kuramadı.

Bir bardak sütü bizim soframıza göndermek, işte öylesine imkânsız bir iştir.

Bu imkânsız işin öyküsü de yine Allah’ın adıyla başlar.

Bir bardak süt, tıpkı bir zeytin tanesi gibi, bir mektup olarak gelir soframıza.

O mektupta, bizi yerden ve gökten nimetleriyle besleyenin gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Allah’ın adını anar, Bismillâh deyip o mektubu açarız.

Onun bize gönderdiğini kana kana içeriz.

Karşılık olarak, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi göndeririz.

Alıştırma / etkinlik

1. Zeytin, süt, bal ve yumurtanın öykülerini bir kere daha okuduktan sonra kitaba bakmadan anlatın. Kitabı toplu halde okuyorsanız, bu anlatımı da aranızda paylaşabilirsiniz.

2. Bir bardak suyun, sizin elinize ulaşıncaya kadar geçirdiği macerayı öğrenin ve anlatın.