Pazartesi, Ağustos 01, 2005

Aile Okulu dersleri: 5

Yerken Bismillâh, içerken Bismillâh


Sofraya oturduğumuz zamanlar, Besmelenin hiç unutulmayacağı zamanlardır.


Çünkü, en basit bir kahvaltı sofrasında bile, biz kendimizi Allah’ın nimetleriyle kuşatılmış buluruz.

Sanki gökten nimetler yağmış, yerden nimetler fışkırmış ve hepsi gelip bizi bulmuş gibidir.

“Sanki” diyorsak, sözgelişi diyoruz. Sanki değil, gerçekten de nimetler gökten yağar, yerden fışkırır ve gelip bizi bulur. Çünkü onlar, her taraftan gelip bizi bulacak şekilde planlanmış, düzenlenmiştir.


Bir zeytin tanesine bakın:

O zeytin tanesi zeytin ağacında biter.

Zeytin ağacı toprakta yetişir.

Toprak suyu, ışığı ve havayı gökten alır.

Havadan toprağa inen su, çok uzaklardaki denizlerden bulut olup gelir.

Denizleri ısıtıp buharlaştırmak ve bulut yapmak için gerekli enerji çok daha uzaklardan gelir. Uzayın derinliklerinden, 150 milyon kilometre uzaktaki Güneşten gönderilir.

Bir zeytin tanesi deyip geçmeyin. Onun öyküsü Güneşte başlar, denizlerden ve karalardan geçer, soframızda biter.

Bir zeytin tanesi, Allah’ın adıyla başlayan bir öyküdür.

Veya o bize Allah tarafından gönderilmiş bir mektuptur.

Biz de Allah’ın adını anar, o mektubu açar, okuruz.

Onda, bizi Güneşle ısıtıp aydınlatanın, bizi yerden ve gökten nimetleriyle besleyenin gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Onun adını saygıyla anar, Ona şükürlerimizi ve en içten sevgilerimizi sunarız.



Bir bardak süt, Allah tarafından bize gönderilmiş bir başka mektuptur.

Onun da bir zeytin tanesine benzer bir öyküsü vardır.

Allah’ın Güneşten gönderdiği ışıkla denizler buharlaşmış, bulut olup yağmıştır.

O yağmurla yerden otlar bitmiştir.

Sonra o otlar, Allah’ın yarattığı canlılara rızık olmuştur.

Ya ondan sonra?

İşte ondan sonrasına kimsenin aklı ermiyor.

Bir koyun veya keçi, yahut bir inek, yediği otlardan nasıl süt yapıyor?

Kırlardaki yemyeşil bitkiler, bir canlının vücudunda nasıl oluyor da birkaç saat içinde bembeyaz süt haline geliyor?

Oysa aynı otun bir kısmı, onu yiyen canlının vücudunda et oluyor. Bir kısmı kana dönüşüyor. Bir kısmı da dışkı olup vücuttan atılıyor.

Bütün bunların arasında, aynı yemyeşil otun bir kısmından da süt yapılıyor. Üstelik bu süt, kana veya pisliğe hiç bulaşmadan, tertemiz, bembeyaz şekilde bize sunuluyor.

İnsanoğlu bilim aracılığıyla pek çok şey öğrendi, pek çok şeyi başardı. Hattâ uzaya araçlar gönderdi. Fakat, bütün bu başarılarına karşılık, otu süte çevirecek bir fabrika kuramadı.

Bir bardak sütü bizim soframıza göndermek, işte öylesine imkânsız bir iştir.

Bu imkânsız işin öyküsü de yine Allah’ın adıyla başlar.

Bir bardak süt, tıpkı bir zeytin tanesi gibi, bir mektup olarak gelir soframıza.

O mektupta, bizi yerden ve gökten nimetleriyle besleyenin gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Allah’ın adını anar, Bismillâh deyip o mektubu açarız.

Onun bize gönderdiğini kana kana içeriz.

Karşılık olarak, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi göndeririz.

Alıştırma / etkinlik

1. Zeytin, süt, bal ve yumurtanın öykülerini bir kere daha okuduktan sonra kitaba bakmadan anlatın. Kitabı toplu halde okuyorsanız, bu anlatımı da aranızda paylaşabilirsiniz.

2. Bir bardak suyun, sizin elinize ulaşıncaya kadar geçirdiği macerayı öğrenin ve anlatın.

Hiç yorum yok: