Çarşamba, Eylül 21, 2005

Aile Okulu dersleri: 11


Bütün dünyayı kaplayan bir duygu

Sevimli bir kedi yavrusunu gördüğünüzde neler hissedersiniz?

Aç bir kuş yavrusunun annesi tarafından beslenişi, sizde nasıl duygular uyandırır?

Etrafına gülücükler dağıtan mavi gözlü, tombul yanaklı bir bebeği okşayıp öpmeden durabilir misiniz?

Bu şirin ve sevimli yavrular için hissettiğimiz duyguyu, “sevgi” diye özetleyebiliriz belki. Ama bu sözcük, bu duyguyu dile getirmek için yeterli değildir.

Biz bir kedi yavrusunu severiz. Bir kuş yavrusunu severiz. Hattâ yırtıcı hayvanların yavrularını da severiz. Bir kaplanın yavrusu bile bize son derece sevimli görünür.

Bebeklere gelince, işte onları sevmekle de doymayız.

Bütün bunları severiz sevmesine. Fakat bu duygumuzun içine başka bir duygu daha karışmıştır.

Meselâ, o sevimli yavruların başlarına kötü birşey gelmesini istemeyiz. Eğer onlardan birinin canının yandığını görecek olsak, biz de ona acır ve onun için üzülürüz. Onları kötülükten korumak bizim elimizden gelirse, bunu yaparız.

Onları mutlu edecek birşey yapmak da bizim hoşumuza gider. Kuşları beslemekten, bebekleri güldürüp oynatmaktan hoşlanırız.

Özetle: Bu sevimli varlıkları üzen şey bizi de üzer. Onları mutlu eden şey bizi de mutlu eder.

İşte bu bir duygudur ki, çoğu zaman sevgi ile beraber bulunur ve sevginin yanı sıra ortaya çıkar. Ama ondan farklı bir duygudur. Üstelik en az onun kadar güçlü bir duygudur.

Biz bu duygunun adına “merhamet” deriz.

Merhamet duygusu, en güçlü bir şekilde, annelerde bulunur. Daha sonra, babalar ve diğer bütün canlılar, kendilerine göre bu duygudan bir pay alırlar, davranışlarında türlü türlü merhamet örnekleri sergilerler.

Bir annenin yavrusuna karşı beslediği merhamet o kadar güçlüdür ki, her türlü fedakârlığı ona yaptırır. Bir anne, yavrusunu tehlikede gördüğü zaman, onu kurtarmak ve korumak için kendi hayatını feda etmekten kaçınmaz. Bu gerçek, bir doğa yasası halinde, bütün canlılar üzerinde hükmünü sürdürür.

Tavukların civcivlerini nasıl koruduklarını çoğumuz görmüşüzdür. Birçoğumuz da daha başka yavrulu hayvanların yavrularını nasıl özenle besleyip koruduklarına pek çok defalar tanık olmuşuzdur.

Bir karga yavrusunu eğer yabancı bir yaratık yaklaşacak olsa, anne karga bütün gücüyle onun üzerine saldırır. Eğer tehlikeyi uzaklaştırmaya gücü yetmezse, gider, bütün akrabalarını toplar. Ve düzinelerce, belki yüzlerce karga, sanki savaş uçaklarından oluşan bir filo gibi, düşmanın üzerine beraberce saldırır.

Bazı kuşlar, tehlikeyle karşılaştığı zaman, yavrularını hemen güvenli bir yere saklar. Sonra kendisi ortaya çıkar, kasıtlı olarak kendisinin yerini belli eder. Böylece düşmanı kendi peşine takan anne kuş, oradan uzaklaşırken, düşmanını da yavrularının bulunduğu yerden uzaklaştırır. Bu, kendi hayatı için çok tehlikeli bir oyundur; ama anne kuş buna aldırmaz. O bir annedir ve yavrularının hayatından daha önemli hiçbir şey yoktur onun gözünde.

Bir fil ne kadar güçlü ise, yavrusu da o kadar güçsüz ve çaresizdir. Yavru dünyaya geldiği anda, sadece annesi değil, teyzeleri de onun bakımını üstlenirler. Topluluğun bütün dişi filleri, hep birlikte yavrunun etrafını sararlar ve onu her türlü tehlikeye karşı korurlar.

Kutup ayısı, karların altındaki yuvasında dünyaya gelir. O sırada mevsim kıştır. Üç ay boyunca anne ile yavrular o delikte kalırlar. Bu süre içinde yavrular sadece anne sütü ile beslenir. Anne ise, koca bir üç ay boyunca hiçbir şey yemez ve içmez. O sadece yavrularını besler.

Penguen yavrusu da dünyaya gözünü açtığı zaman, başında, kendisini besleyecek bir anne bulur. Ama, anne onu besleyecek hale gelinceye kadar uzun süre hazırlanmış, üç ay boyunca açık denizlerde avlanmıştır. Bu süre içinde ise, yumurtayı baba penguen beklemiştir: tabii, hiçbir şey yemeden, içmeden. Dile kolay, tam üç ay boyunca, üstelik eksi 70 derecenin altına inen kutup soğuğunda ve dondurucu fırtınalar karşısında, baba penguen aç ve susuz halde yumurtayı beklemiş ve onu sıcak tutmaya çalışmıştır.

Ahtapotu belki biz pek sevimli bir hayvan olarak görmeyiz. Ama onun da bir duygu dünyası vardır. Ahtapotların dünyasında da, anne demek, fedakârlık ve merhamet demektir. Anne ahtapot, yumurtladıktan sonra, altı ay boyunca yumurtalarının başında bekler. Bu süre içinde de ağzına tek bir lokma bile koymaz. Çoğu zaman da, yavrularının dünyaya gelişini görmeden, açlıktan ölür. Anne ahtapot için önemli olan yaşamak değil, yavrularını yaşatmaktır.

Bu örnekleri sonsuza kadar çoğaltabiliriz. Sonunda, bütün bu örnekler bize bir gerçeği gösterir:
Merhamet duygusu, bütün canlılar dünyasını kuşatan bir duygudur.

Çünkü her canlı, bu dünyaya bir yavru olarak gelir. Ve anne ile babanın merhametiyle büyütülür.

Sonra o yavru büyür, kendisi bir anne veya baba olur. O da kendi kalbindeki merhamet duygusuyla yavrular yetiştirir.

İster kuş olsun, ister ahtapot, ister kedi, ister kaplan, bir anne veya baba için dünyada herşeyden önce yavruları vardır. Onlar yavruları için her türlü sıkıntıyı çeker, her türlü tehlikeye göğüs gererler.

Bu gerçeği canlılar dünyasında gözledikten sonra, bizim zihnimizi bir soru kurcalamaya başlayacaktır:

Bu merhamet duygusu nereden çıkar, nasıl var olur?


Alıştırma / etkinlik

1. Okuduğunuz kitaplarda veya izlediğiniz belgesellede, “rahmet” konusu açısından dikkatinizi çeken olayları, mümkün olan en ince ayrıntısıyla Besmele Günlüğünüze not edin. Daha sonra bu notları aile içinde veya arkadaş gruplarınızda tartışın.

2. Kendi hayatınızı da yine aynı açıdan gözden geçirin. Son birkaç günü hatırlamaya çalışın. Merhametli biri olduğunuzu gösteren davranışlarınızı not edin.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Degerli hocam okuyorum uygulamaya calisiyorum ama inan ki ne kadar zormus meger anne olmak helede cocuk sahibi olmak onlar daha bebekler ama hergun buyuyorlar anlamiyorum bile bu arada omurde geciyor.Acaba naisl guzel bir egitim verebilirim telasindayim.Acaba kac yasinda sistemli bi egitime baslamaliyim ki erken ogrensinler herseyi.? gercekten bu isler cok zormus yeni anliyorum. Ramazanimiz sizin ve tum ailenizin mmubarek olsun insallah ...Allah razi olsun.

Adsız dedi ki...

Değerli okuyucumuz,
Anne olmak zor, ama o kadar da güzel birşey değil mi? Ömür zaten geçiyor; annelikle geçmesinden daha güzel ne var? Telâşlanmayın, bir anda çocuklara yüklenmeye de kalkmayın. Unutmayın, az ve devamlı olan işler sonuç verir. Temmuz 2005 klasöründeki "Aile Okulu Nedir?" başlıklı yazı size ışık tutacaktır. Biz de sizin ve ailenizin Ramazan'ınızı tebrik eder, izlenimlerinizi bekleriz.

Adsız dedi ki...

çok güzel bir metin yazmışsınız.
Allah sizden razı olsun.

Adsız dedi ki...

Annelik formülü;

Çocuğunuzu seveceksiniz, izleyeceksiniz, her açıdan gelişimini destekleyeceksiniz, birlikte olmanın tadını çıkaracaksınız, şükredeceksiniz, mutlu olacaksınız, mutlu edeceksiniz..

Hepsi bu..
Dünyanın en zevkli bir işi..