Pazar, Ekim 02, 2005

İzlenimleriniz

Bugüne kadar Aile Okulunda, alıştırmalarıyla birlikte 11 bölüm yayınlamış bulunuyoruz. Daha önceki açıklamalarımızda (bk. Temmuz 2005 klasöründeki "Aile Okulu Nedir?" ve "Bu Yaz Herkes Okullu Olacak" başlıklı yazılar) belirttiğimiz gibi, bu yazılar, aile içinde veya arkadaş grupları arasında yürütülecek okuma çalışmalarını içermekte ve kendisine has bir yöntem izlemektedir. Onun için, yazıların uygulanmasına dair izlenimleriniz ve yorumların paylaşılması, hem okuyucular açısından, hem de bize ilerideki kitapların hazırlanmasında ışık tutması açısından, büyük önem taşımaktadır. Bugüne kadar bu sayfayı ziyaret edenler, birbirlerine tavsiye edenler, yazılara yorum ekleyenler oldu. Fakat uygulamalara ait izlenimlerden henüz fazla birşey bize intikal etmedi. Bu bakımdan, yeni bir bölüm eklemeden önce, geçmiş bölümlere ait izlenimlerinizi ve görüşlerini almak istiyoruz. Bu görüşler, doğrudan doğruya yazıların altındaki "yorum" bölümlerine eklenebileceği gibi, Morötesi Grubu üyelerinin tartışmasına açmak şeklinde de dile getirebilir. (Gruba üye olmak için http://groups.yahoo.com/group/morotesi_yayinlari adresine başvurabilirsiniz.)

Çarşamba, Eylül 21, 2005

Aile Okulu dersleri: 11


Bütün dünyayı kaplayan bir duygu

Sevimli bir kedi yavrusunu gördüğünüzde neler hissedersiniz?

Aç bir kuş yavrusunun annesi tarafından beslenişi, sizde nasıl duygular uyandırır?

Etrafına gülücükler dağıtan mavi gözlü, tombul yanaklı bir bebeği okşayıp öpmeden durabilir misiniz?

Bu şirin ve sevimli yavrular için hissettiğimiz duyguyu, “sevgi” diye özetleyebiliriz belki. Ama bu sözcük, bu duyguyu dile getirmek için yeterli değildir.

Biz bir kedi yavrusunu severiz. Bir kuş yavrusunu severiz. Hattâ yırtıcı hayvanların yavrularını da severiz. Bir kaplanın yavrusu bile bize son derece sevimli görünür.

Bebeklere gelince, işte onları sevmekle de doymayız.

Bütün bunları severiz sevmesine. Fakat bu duygumuzun içine başka bir duygu daha karışmıştır.

Meselâ, o sevimli yavruların başlarına kötü birşey gelmesini istemeyiz. Eğer onlardan birinin canının yandığını görecek olsak, biz de ona acır ve onun için üzülürüz. Onları kötülükten korumak bizim elimizden gelirse, bunu yaparız.

Onları mutlu edecek birşey yapmak da bizim hoşumuza gider. Kuşları beslemekten, bebekleri güldürüp oynatmaktan hoşlanırız.

Özetle: Bu sevimli varlıkları üzen şey bizi de üzer. Onları mutlu eden şey bizi de mutlu eder.

İşte bu bir duygudur ki, çoğu zaman sevgi ile beraber bulunur ve sevginin yanı sıra ortaya çıkar. Ama ondan farklı bir duygudur. Üstelik en az onun kadar güçlü bir duygudur.

Biz bu duygunun adına “merhamet” deriz.

Merhamet duygusu, en güçlü bir şekilde, annelerde bulunur. Daha sonra, babalar ve diğer bütün canlılar, kendilerine göre bu duygudan bir pay alırlar, davranışlarında türlü türlü merhamet örnekleri sergilerler.

Bir annenin yavrusuna karşı beslediği merhamet o kadar güçlüdür ki, her türlü fedakârlığı ona yaptırır. Bir anne, yavrusunu tehlikede gördüğü zaman, onu kurtarmak ve korumak için kendi hayatını feda etmekten kaçınmaz. Bu gerçek, bir doğa yasası halinde, bütün canlılar üzerinde hükmünü sürdürür.

Tavukların civcivlerini nasıl koruduklarını çoğumuz görmüşüzdür. Birçoğumuz da daha başka yavrulu hayvanların yavrularını nasıl özenle besleyip koruduklarına pek çok defalar tanık olmuşuzdur.

Bir karga yavrusunu eğer yabancı bir yaratık yaklaşacak olsa, anne karga bütün gücüyle onun üzerine saldırır. Eğer tehlikeyi uzaklaştırmaya gücü yetmezse, gider, bütün akrabalarını toplar. Ve düzinelerce, belki yüzlerce karga, sanki savaş uçaklarından oluşan bir filo gibi, düşmanın üzerine beraberce saldırır.

Bazı kuşlar, tehlikeyle karşılaştığı zaman, yavrularını hemen güvenli bir yere saklar. Sonra kendisi ortaya çıkar, kasıtlı olarak kendisinin yerini belli eder. Böylece düşmanı kendi peşine takan anne kuş, oradan uzaklaşırken, düşmanını da yavrularının bulunduğu yerden uzaklaştırır. Bu, kendi hayatı için çok tehlikeli bir oyundur; ama anne kuş buna aldırmaz. O bir annedir ve yavrularının hayatından daha önemli hiçbir şey yoktur onun gözünde.

Bir fil ne kadar güçlü ise, yavrusu da o kadar güçsüz ve çaresizdir. Yavru dünyaya geldiği anda, sadece annesi değil, teyzeleri de onun bakımını üstlenirler. Topluluğun bütün dişi filleri, hep birlikte yavrunun etrafını sararlar ve onu her türlü tehlikeye karşı korurlar.

Kutup ayısı, karların altındaki yuvasında dünyaya gelir. O sırada mevsim kıştır. Üç ay boyunca anne ile yavrular o delikte kalırlar. Bu süre içinde yavrular sadece anne sütü ile beslenir. Anne ise, koca bir üç ay boyunca hiçbir şey yemez ve içmez. O sadece yavrularını besler.

Penguen yavrusu da dünyaya gözünü açtığı zaman, başında, kendisini besleyecek bir anne bulur. Ama, anne onu besleyecek hale gelinceye kadar uzun süre hazırlanmış, üç ay boyunca açık denizlerde avlanmıştır. Bu süre içinde ise, yumurtayı baba penguen beklemiştir: tabii, hiçbir şey yemeden, içmeden. Dile kolay, tam üç ay boyunca, üstelik eksi 70 derecenin altına inen kutup soğuğunda ve dondurucu fırtınalar karşısında, baba penguen aç ve susuz halde yumurtayı beklemiş ve onu sıcak tutmaya çalışmıştır.

Ahtapotu belki biz pek sevimli bir hayvan olarak görmeyiz. Ama onun da bir duygu dünyası vardır. Ahtapotların dünyasında da, anne demek, fedakârlık ve merhamet demektir. Anne ahtapot, yumurtladıktan sonra, altı ay boyunca yumurtalarının başında bekler. Bu süre içinde de ağzına tek bir lokma bile koymaz. Çoğu zaman da, yavrularının dünyaya gelişini görmeden, açlıktan ölür. Anne ahtapot için önemli olan yaşamak değil, yavrularını yaşatmaktır.

Bu örnekleri sonsuza kadar çoğaltabiliriz. Sonunda, bütün bu örnekler bize bir gerçeği gösterir:
Merhamet duygusu, bütün canlılar dünyasını kuşatan bir duygudur.

Çünkü her canlı, bu dünyaya bir yavru olarak gelir. Ve anne ile babanın merhametiyle büyütülür.

Sonra o yavru büyür, kendisi bir anne veya baba olur. O da kendi kalbindeki merhamet duygusuyla yavrular yetiştirir.

İster kuş olsun, ister ahtapot, ister kedi, ister kaplan, bir anne veya baba için dünyada herşeyden önce yavruları vardır. Onlar yavruları için her türlü sıkıntıyı çeker, her türlü tehlikeye göğüs gererler.

Bu gerçeği canlılar dünyasında gözledikten sonra, bizim zihnimizi bir soru kurcalamaya başlayacaktır:

Bu merhamet duygusu nereden çıkar, nasıl var olur?


Alıştırma / etkinlik

1. Okuduğunuz kitaplarda veya izlediğiniz belgesellede, “rahmet” konusu açısından dikkatinizi çeken olayları, mümkün olan en ince ayrıntısıyla Besmele Günlüğünüze not edin. Daha sonra bu notları aile içinde veya arkadaş gruplarınızda tartışın.

2. Kendi hayatınızı da yine aynı açıdan gözden geçirin. Son birkaç günü hatırlamaya çalışın. Merhametli biri olduğunuzu gösteren davranışlarınızı not edin.

Pazar, Eylül 11, 2005

Aile Okulu dersleri: 10



Bismillâh’ın bir adım ötesine doğru


Besmele bize çok şey öğretir.


Biz her Besmele çektiğimizde, Allah’ı hatırlarız.

Biliriz ki, biz hangi iş için Besmele çekiyorsak, o işte ancak Allah’ın yardımıyla başarılı olabiliriz.

Hergün, gözümüzü açtığımız andan itibaren, her türlü işimizde Allah’ın adını anarız. Hayatımızın bütün aşamalarında Allah’ı hatırlarız. Böylece, Allah’a olan inancımızı hergün bir kat daha pekiştirmiş oluruz.

En büyük kazancımız ise, Allah’ı daha iyi tanımak konusunda ortaya çıkar.

Evet, Besmele, bize Rabbimizi tanıtır.

Önceki bölümlerde ele aldığımız örnekleri hatırlayalım:

Bir zeytin tanesi, bir bardak süt, bir kaşık bal, bir yumurta. Bunlarla, Allah’ın bizim için nasıl mucizeler yarattığını gördük.

Gezdiğimiz ve girip çıktığımız yerlerde Besmele çekerken, yerde ve gökte her yerin Allah’a ait olduğunu hatırladık.

Yatarken ve kalkarken Besmele çektikçe, her ânımızın ve her halimizin, Allah’ın gözetimi altında bulunduğunu gördük.

Her Besmele çekişimizde Onun bizi bildiğini ve işittiğini bir kere daha hatırladık.

Kısacası, Bismillâh sözü, bize şu anlamları öğretti:

Herşey Allah’ındır. Allah herşeyi bilir, herşeyi görür, herşeyi işitir. Onun gücü herşeye yeter. O her zaman bizimledir. Her iş Onun izniyle ve yardımıyla olur.

Böylece, genel olarak Besmele üzerinde durduk. Sadece Bismillâh demekle de bu anlamların dile getirilebileceğini gördük. Şimdi ise, öğrendiklerimizin bir adım daha ötesine geçeceğiz.

Çünkü biz Besmeleyi, daha uzun şekliyle, yani, Bismillâhirrahmânirrahîm olarak da biliriz.

Bismillâh, “Allah’ın adıyla” demektir.

Bismillâhirrahmânirrahîm ise, “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” demek olur.
Şimdi, Besmele çekerken niçin Allah’ı “Rahmân ve Rahîm” olarak andığımız konusuna gelelim.


Alıştırma / etkinlik

1. Şu durumlarda Besmele çekmek sizin için ne anlamlar ifade ediyor?


Bir kitabın kapağını açarken.

Otobüse binerken.

Giyinirken.

Ders çalışırken.

Su içerken.

Bu konuyu aile içinde veya arkadaşlarınız arasında tartışın. Listeyi daha da uzatabilirsiniz.

2. Allah, “Kulum Beni bir toplulukta anarsa Ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım” buyuruyor. Burada kastedilen “daha hayırlı bir topluluk” hangi topluluklar olabilir? O tür topluluklarda bulunanlar, bizim hakkımızda neler düşünür, neler hissederler? Bu konudaki tartışma ve yorumlarınızı da Besmele Günlüğüne yazın.

Perşembe, Eylül 01, 2005

Aile Okulu dersleri: 9

Yatarken de Bismillâh

Fotoğraf: Tarık Şimşek


Her gün Allah’ın adıyla başlar.



Gün içinde olup bitenler Allah’ın adıyla olur.

Ve gün, Allah’ın adıyla biter.

Gün gider, akşam gelir.

Akşamın alacakaranlığı da geçtikten sonra gecenin karanlığı çöker.

Gece de, tıpkı gündüz gibi, Allah’ın yarattığı bir başka âlemdir.

Kimi yaratıklar geceleri uyanır. Kentlerden uzakta bir gece geçirdiğiniz zaman, çöken karanlıkla birlikte, daha başka canlıların seslerinin işitilmeye başladığını fark edersiniz.

Gündüz çalışanlar, nöbeti gececilere bırakır.

Göklerde ise, Güneş gider, yerini Aya ve yıldızlara bırakır.

Her yerde böylece bir nöbet değişimi olur.

Gece ilerledikçe bizim de yorgunluğumuz artar.

Dinlenmek isteriz.

Hattâ sadece oturmak veya yatıp dinlenmek de yetmez.

Bir de uyumak isteriz.

Uyku öyle birşeydir ki, yerini hiçbir şey tutmaz.

Tıpkı yiyip içtiklerimiz gibi, tıpkı soluduğumuz hava gibi, Allah’ın nimetlerinden bir nimettir uyku.

Tıpkı diğer nimetler gibi, onun başında da biz yine Allah’ın adını anarız.

Sabahleyin Besmele ile kalktığımız yatağımıza, yine Besmele çekerek yatarız.

Bütün bir gün boyunca eriştiğimiz nimetler için Allah’a şükürlerimizi sunarız. Sonra da, bir gün için güç toplayalım diye bize verdiği uyku nimetinden nasibimizi isteriz.

Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek yatar, gözlerimizi huzurlu ve mutlu bir şekilde kapatırız.
Arkamızda Allah’ın adını anarak geçirdiğimiz bir gün bırakmışızdır.


Önümüzde ise, yine Allah’ın adını anarak girmek üzere olduğumuz gizemli bir uyku âlemi vardır.
Onun da arkasında da Allah’ın günlerinden yeni bir gün daha başlayacaktır.Besmele ile girdiğimiz gizemli uyku âleminden, bu yeni güne, dinlenmiş ve dinçleşmiş olarak, biz yine Besmele ile çıkarız.


Alıştırma / etkinlik

Doğa yasaları da Allah’ın yasalarıdır. Bunlara uygun şekilde davranmakla Allah’ın emirlerine uymuş oluruz. Meselâ, çalışan kazanır. Biz de çalışırsak, Allah’ın bu yasasına uymuş, bir anlamda, Onun adını davranışlarımızla anmış oluruz. Çalışmaya başlarken Besmele çektiğimiz zaman ise, hem davranışlarımızla, hem de sözümüzle Allah’ın adını anmış ve Ona olan inanç ve bağlılığımızı dile getirmiş oluruz.


Bu örneği, siz daha başka örneklerle çoğaltın ve yukarıdaki metinde geçen, “Onun koyduğu yasalara uyduktan sonra, girdiğimiz her yerde, kendimizi evimizdeymişiz gibi hissedebiliriz” cümlesine açıklık getirmeye çalışın.

Salı, Ağustos 23, 2005

Aile Okulu dersleri: 8

Fotoğraf: Tuba Şimşek Uzun


Her yere Onun adıyla,
her yerde Onunla


Sabah evimizden dışarı çıkarken yapacağımız ilk iş, Bismillâh demektir.


Her işin başında olduğu gibi, yapacağımız kısa veya uzun herhangi bir yolculuğun başında da biz yine Allah’ın adını anarız.

Bir yere girerken, bir yerden çıkarken, daima Besmele çekeriz.

Bunu yapmakla yine biz Allah’a olan imanımızı ve bağlılığımızı göstermiş oluruz.

Biliriz ki, Allah her zaman ve her yerde bizimle beraberdir.

Biliriz ki, adımımızı attığımız her yer Allah’ındır.

Evde, sokakta, okulda, çarşıda, arabada, denizde, dağda, uzak ve yakın her yerde O bizimledir.

Çünkü bütün bunların hepsi Allah’ın mülküdür.


Yerde ne varsa Onundur. Yerin altında ne varsa Onundur. Gökte ne varsa Onundur. Var olan ne varsa O yaratmıştır.

Küçük veya büyük, fark etmez. Hepsi Onundur.

Karanlık veya aydınlık, gizli veya açık, hiç fark etmez. Her yer Onundur.

Yıldızlar Onun emriyle ışıldar.

Güneş Onun emriyle bizi ısıtıp aydınlatır.

Ay Onun emriyle gökkubbemizi süsler.

Dünya Onun emriyle döner ve bizi sırtında taşır.

Biz o Dünyanın neresinde olursak olalım, Allah’ın mülkündeyizdir.

Nereye gidersek gidelim, O bizi görür. Bizi işitir. Bizim duamızı dinler. Bize cevap verir.

Adını andığımızda O bunu bilir.

Biz de, Onun bizi bildiğini biliriz.

Onun bizimle beraber olduğunu biliriz.

Bizim duamızı dinlediğini biliriz.

Her an Allah ile beraber olmanın mutluluğunu yaşarız.

Onun adıyla girdiğimiz yerde bir korkumuz olmaz. Çünkü yabancı yerde değil, Rabbimizin mülkündeyizdir. Onun izniyle girdikten, Onun adını andıktan ve Onun koyduğu yasalara uyduktan sonra, girdiğimiz her yerde, kendimizi evimizdeymişiz gibi hissedebiliriz.

Onun için, her güzel işin başında yaptığımız gibi, bir yere girip çıkarken de Bismillâh deriz.

Evimizden Allah’ın adıyla çıkarız.

Bir taşıta binerken Allah’ın adını anarak bineriz. İnerken Allah’ın adını anarak ineriz.

Bir yere girerken Besmele çeker, çıkarken Besmele çekeriz.

Allah’ın adını her anışımızda, kendimizi Ona biraz daha yaklaştırmış, biraz daha sevdirmiş oluruz.

Bunun belirtisini de, kendi içimizde bir huzur ve mutluluk şeklinde duyarız.

İsterseniz kalbinizi bir yoklayın.Onun adını andıkça neler hissettiğinizi açıkça göreceksiniz.



Alıştırma / etkinlik

Doğa yasaları da Allah’ın yasalarıdır. Bunlara uygun şekilde davranmakla Allah’ın emirlerine uymuş oluruz. Meselâ, çalışan kazanır. Biz de çalışırsak, Allah’ın bu yasasına uymuş, bir anlamda, Onun adını davranışlarımızla anmış oluruz. Çalışmaya başlarken Besmele çektiğimiz zaman ise, hem davranışlarımızla, hem de sözümüzle Allah’ın adını anmış ve Ona olan inanç ve bağlılığımızı dile getirmiş oluruz.

Bu örneği, siz daha başka örneklerle çoğaltın ve yukarıdaki metinde geçen, “Onun koyduğu yasalara uyduktan sonra, girdiğimiz her yerde, kendimizi evimizdeymişiz gibi hissedebiliriz” cümlesine açıklık getirmeye çalışın.

Pazartesi, Ağustos 15, 2005

Aile Okulu dersleri: 7

Besmeleyle tazelenen dostluklar



Bir zeytin tanesi, bir bardak süt, bir kaşık bal, bir yumurta.


Bir lokma ekmek, bir yudum su, bir parça peynir, bir sıcak çorba.

Bir elma, bir portakal, bir salkım üzüm, bir dilim karpuz.

Sayın sayabildiğiniz kadar. Aklınıza gelen ne varsa sayın. Hoşunuza giden ne varsa sayın.

Onlardan herbirinin, bu saydıklarımıza benzer bir öyküsü vardır.

Onlardan herbiri bize gönderilmiş bir mektuptur.

Ne bu öykülerin ardı arkası kesilir, ne de mektupların.

Hergün tekrar tekrar alırız bu armağanları.

Her sofra başına oturuşumuzda, kendimizi yerden ve gökten gönderilmiş armağanlarla kuşatılmış buluruz.

Onlardan herbiri Allah’ın adıyla başlar.

Onlardan herbiri Allah tarafından gönderilir ve gelir, bizi bulur.

Onun için her sofraya oturuşumuzda Bismillâh deriz.

Onun için biz bir lokma ekmeğin yere düşmesine, yahut bir kırıntının bile ziyan olmasına müsaade etmeyiz.

Yere düşen olursa da öper, başımıza koyar ve tekrar onu yerine koyarız.

Böyle yapmakla, o nimeti bize kimin gönderdiğini ilân etmiş oluruz. “Bu armağanın başımız üzerinde yeri var” deriz.

Çünkü o armağanı gönderene sonsuz saygı ve sevgimiz vardır.

Bismillâh derken, işte biz bu saygı ve sevgimizi bildiririz.

Onun adını anarken duyduğumuz mutluluk işte bundandır.

Biz Allah’ı andığımızda, Allah bunu bilir.

Meleklerine gösterir bizi.

“Bu kulum Beni andı” der.

Melekler bize bakarlar. Bizi seyrederler.

Sonra Allah’a yönelir, bizim için dua ederler.

Biz görmesek de onlar bizi görürler. Bizi severler. Bizim iyiliğimizi isterler.

Bir Besmele, işte böylece, bizi meleklerle dost eder.

Bir Besmele, bize Allah’ın hoşnutluğunu kazandırır.

Alıştırma / etkinlik

1. Doğa ile baş başa olabileceğiniz zamanları hiç kaçırmayın. Mümkünse, tatillerinizi böyle yerlerde geçirin. Buna imkân bulamadığınız zamanlarda da kent içindeki yeşillik alanlara, park ve bahçelere sık sık uğrayın. Oralardaki canlılarda, çiçeklerde, ağaçlarda cereyan eden gelişmeleri izleyin. Bir meyve ağacı, baharın başlangıcından itibaren, meyve verinceye kadar hangi aşamaları geçiriyor? Bu hafta hangi çiçekler açtı? Koyunlar ne zaman yavrulayacak? Gittiğiniz yerin özelliklerine göre, bunlar gibi soruların cevabını, hem kendi gözlemlerinizle, hem de bu konularda deneyimli olan kimselerin yardımıyla bulmaya çalışın.

2. Bahçeniz varsa bir köşesinde kendinize ait minik bir tarla ayırın ve oraya, büyüklerinizin yardımıyla seçeceğiniz birkaç cins tohum ve bitkilerden ekerek onların gelişmesini izleyin. Bu imkânınız yoksa, evinizde, bir küçük kap içine ekeceğiniz birkaç fasulye tanesinin gelişmesini de gün gün izleyebilirsiniz.

3. Yukarıdaki gözlem ve deneylerinizin sonuçlarını yakınlarınızla ve arkadaşlarınızla her fırsatta tartışın. Bu tartışmalarınızın özetini Besmele Günlüğüne yazın.

Pazartesi, Ağustos 08, 2005

Aile Okulu dersleri: 6

Allah'tan gelen mektuplar



Bir kaşık bal, Allah’ın bize gönderdiği armağanlardan biridir.

Onun da süte benzer bir öyküsü vardır.

Yalnız bu öykünün kahramanı farklıdır.

Bu defa, öykünün kahramanı olarak, karşımıza, arı dediğimiz bir küçücük böcek çıkar.

Yerin bitirdiği otlardan, koyunlar ve inekler nasıl süt yaparsa, yine yerin bitirdiği çiçeklerden de arılar bal yapar.

Balarıları, bu işi yapmak için, olağanüstü aygıtlarla donatılmışlardır.

Onlar birbirleriyle haberleşirler. Birbirlerine çiçeklerin yerlerini bildirirler.

Beraberce çiçek tarlalarına doluşurlar. Oralardan çiçek tozu toplarlar. Çiçeklerin şuruplarından içerler.

Bütün bu işler için kafalarına petek gözler ve antenler, ağızlarına hortum, bacaklarına fırça ve torbalar yerleştirilmiştir.

Çiçeklerden topladıkları malzeme ile bal yaparlar. Yaptıkları balı, yine kendi elleriyle yaptıkları peteklere doldurup ağızlarını kapatırlar.

Yaptıkları balda hem besin, hem de türlü türlü hastalıklar için şifa vardır.

Bir arı, ömrü boyunca 50 gram kadar bal yapar. Fakat arılar yaptıkları herşeyi elbirliğiyle yapar. Binlerce balarısı el ele verdiği zaman, bir de bakmışsınız, petekler birer birer dolmaya başlamıştır.

Biz insanlar ise, bütün yeryüzünü fabrikalarla dolduracak olsak bile, tek bir arının yaptığını yapamayız.

Bir kaşık bal deyip geçmeyin; onu tarlalardaki çiçeklerden toplayıp bizim soframıza getirmek, bizim gücümüzü aşan bir iştir.

Gücü herşeye yeten Allah, bu imkânsız işi balarısı gibi küçücük bir canlıya yaptırır.

İşte, balın öyküsü de, tıpkı bir bardak süt yahut bir zeytin tanesi gibi, Allah’ın adıyla başlar.

Biz balı ekmeğimizin üstüne sürüp yerken, Allah tarafından bize gönderilmiş bir mektubu okuruz aynı zamanda.

O mektupta, bize bir kaşık bal yedirmek için binlerce arı yaratanın gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Onun adını anar, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi sunarız.



Bir yumurta, Allah tarafından bize gönderilmiş bir başka armağandır.

Üstelik bu armağan, özenle paketlenmiş, sağlam bir şekilde ambalajlanmıştır.

“Bir yumurta neden yapılır?” diyecek olursanız, tavuğun yediklerine bakın.
Bunlar arpa, darı gibi şeylerdir.

Ama siz arpadan, buğdaydan veya darıdan bir yumurta yapabilir misiniz?

Kimse yapamaz.

Allah, arpa ve buğday gibi nimetlerinden yumurta yapıp bize göndermek için tavuğu yaratmıştır.

Tavuk bunları yer ve yumurta yapar.

Ama yumurtayı nasıl yaptığını bilmez.

Tavuk kendi halinde yaşayıp giderken, onun içinde görünmeyen tezgâhlar çalışır.

Bütün bir gün boyunca, bir yumurta yapılır sessizce.

Bir yandan da, yapılan yumurta paketlenir.

Onun etrafına kireçten bir duvar örülür. Bu, hepimizin bildiği yumurta kabuğudur.

Bir yumurta kabuğunu iki sivri ucundan parmaklarınızla bastırmayı deneyin. Ne kadar kuvvet harcasanız, onu kıramazsınız. Hemen kırılıp da ziyan olmasın diye, yumurta kabuğuna işte böylece özel bir biçim verilmiştir.

Yumurtanın etrafına bu kabuğun geçirilmesi, yaklaşık on altı saat süren bir işlemdir. Bir yandan tavuğun vücudunda bu işlem gerçekleştirilirken, bir yandan da yumurtanın sarısı ve akı hazırlanır.

Sonra da, tavuk, o ünlü gıt-gıdaklarıyla bize bir haber ulaştırır.

“Gelin, Rabbinizin size gönderdiği armağanı alın” demektir o gıt-gıdaklar.

Bir yumurta, böylece, Allah’ın adıyla hazırlanır, paketlenir ve bize sunulur.

O da bir öyküdür.

Bir mektuptur aynı zamanda.

Allah’ın adıyla başlar.

Biz de Allah’ın adıyla bu mektubu açar, bu öyküyü okuruz.

Onun bize gönderdiği armağanı âfiyetle yeriz.

Karşılık olarak, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi sunarız.

Alıştırma / etkinlik

“Bir elma, size gönderilmiş bir mektuptur. Allah’ın adıyla başlar. Ondan size selâm ve sevgiler getirir.” Bu ifade ile anlatılmak istenen şeyi, düşünebileceğiniz bütün ayrıntılarıyla anlatın. Bu mektubu okuyan bir kimsenin nasıl bir cevap vermesi gerekir?

Pazartesi, Ağustos 01, 2005

Aile Okulu dersleri: 5

Yerken Bismillâh, içerken Bismillâh


Sofraya oturduğumuz zamanlar, Besmelenin hiç unutulmayacağı zamanlardır.


Çünkü, en basit bir kahvaltı sofrasında bile, biz kendimizi Allah’ın nimetleriyle kuşatılmış buluruz.

Sanki gökten nimetler yağmış, yerden nimetler fışkırmış ve hepsi gelip bizi bulmuş gibidir.

“Sanki” diyorsak, sözgelişi diyoruz. Sanki değil, gerçekten de nimetler gökten yağar, yerden fışkırır ve gelip bizi bulur. Çünkü onlar, her taraftan gelip bizi bulacak şekilde planlanmış, düzenlenmiştir.


Bir zeytin tanesine bakın:

O zeytin tanesi zeytin ağacında biter.

Zeytin ağacı toprakta yetişir.

Toprak suyu, ışığı ve havayı gökten alır.

Havadan toprağa inen su, çok uzaklardaki denizlerden bulut olup gelir.

Denizleri ısıtıp buharlaştırmak ve bulut yapmak için gerekli enerji çok daha uzaklardan gelir. Uzayın derinliklerinden, 150 milyon kilometre uzaktaki Güneşten gönderilir.

Bir zeytin tanesi deyip geçmeyin. Onun öyküsü Güneşte başlar, denizlerden ve karalardan geçer, soframızda biter.

Bir zeytin tanesi, Allah’ın adıyla başlayan bir öyküdür.

Veya o bize Allah tarafından gönderilmiş bir mektuptur.

Biz de Allah’ın adını anar, o mektubu açar, okuruz.

Onda, bizi Güneşle ısıtıp aydınlatanın, bizi yerden ve gökten nimetleriyle besleyenin gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Onun adını saygıyla anar, Ona şükürlerimizi ve en içten sevgilerimizi sunarız.



Bir bardak süt, Allah tarafından bize gönderilmiş bir başka mektuptur.

Onun da bir zeytin tanesine benzer bir öyküsü vardır.

Allah’ın Güneşten gönderdiği ışıkla denizler buharlaşmış, bulut olup yağmıştır.

O yağmurla yerden otlar bitmiştir.

Sonra o otlar, Allah’ın yarattığı canlılara rızık olmuştur.

Ya ondan sonra?

İşte ondan sonrasına kimsenin aklı ermiyor.

Bir koyun veya keçi, yahut bir inek, yediği otlardan nasıl süt yapıyor?

Kırlardaki yemyeşil bitkiler, bir canlının vücudunda nasıl oluyor da birkaç saat içinde bembeyaz süt haline geliyor?

Oysa aynı otun bir kısmı, onu yiyen canlının vücudunda et oluyor. Bir kısmı kana dönüşüyor. Bir kısmı da dışkı olup vücuttan atılıyor.

Bütün bunların arasında, aynı yemyeşil otun bir kısmından da süt yapılıyor. Üstelik bu süt, kana veya pisliğe hiç bulaşmadan, tertemiz, bembeyaz şekilde bize sunuluyor.

İnsanoğlu bilim aracılığıyla pek çok şey öğrendi, pek çok şeyi başardı. Hattâ uzaya araçlar gönderdi. Fakat, bütün bu başarılarına karşılık, otu süte çevirecek bir fabrika kuramadı.

Bir bardak sütü bizim soframıza göndermek, işte öylesine imkânsız bir iştir.

Bu imkânsız işin öyküsü de yine Allah’ın adıyla başlar.

Bir bardak süt, tıpkı bir zeytin tanesi gibi, bir mektup olarak gelir soframıza.

O mektupta, bizi yerden ve gökten nimetleriyle besleyenin gönderdiği selâm ve sevgiler vardır.

Biz de Allah’ın adını anar, Bismillâh deyip o mektubu açarız.

Onun bize gönderdiğini kana kana içeriz.

Karşılık olarak, Ona şükürlerimizi ve sevgilerimizi göndeririz.

Alıştırma / etkinlik

1. Zeytin, süt, bal ve yumurtanın öykülerini bir kere daha okuduktan sonra kitaba bakmadan anlatın. Kitabı toplu halde okuyorsanız, bu anlatımı da aranızda paylaşabilirsiniz.

2. Bir bardak suyun, sizin elinize ulaşıncaya kadar geçirdiği macerayı öğrenin ve anlatın.

Pazartesi, Temmuz 25, 2005

Aile Okulu dersleri: 4

Gün Allah’ın adıyla başlar


Rize'de gün batımı. (Fotoğraf: Ümit Şimşek.)


Her sabah bizim için yeni bir gün başlar.

Bu yeni günde, güneş Allah’ın adıyla doğar ve bizi aydınlatır. Eğer Allah dünyamızı karanlık bir dünya yapsaydı, biz bu koca güneşi getirip dünyamızın tavanına bir lâmba yapamazdık.

Yeni günle beraber dünya aydınlanır. Çiçekler açar. Kuşlar cıvıldaşır. Kelebekler uçar. Arılar iş başı yapar. Doğa, bir coşkuyla yeniden dirilir.

Bütün bunlar Allah’ın adıyla olur. Eğer Allah güç vermeseydi, onlardan hiçbiri bu işleri yapamazdı.

İnsanlar da yeni günle beraber işlerinin başına geçer. Sokaklar kalabalıklaşır. Kentler hareketlenir.

Bunlar da yine Allah’ın verdiği güçle olur.

Biz de sabah yatağımızdan kalkıp yeni bir güne başlarken, Allah’ın adını anarak kalkarız.

Çünkü bizi kaldıran Allah’ın gücüdür.

Yeni bir güne biz Allah’ın adını anarak başlarız.

Çünkü bu yeni gün de Allah’ındır. Bu yeni günde olup biten ne varsa hepsi Allah’ın verdiği güçle olur.

Biz, gözümüzü açtığımız zaman, günün bize neler getireceğini bilemeyiz. Ama iyi şeyler getirsin isteriz.

Onun için, bu yeni gün üzerinde sözü geçen kim ise, Ona yöneliriz.

Bizi kötülüklerden korusun, iyiliklere eriştirsin isteriz.

Bir anlamda, şöyle deriz:

“Allahım! Senin verdiğin güçle, Senin yarattığın güne başlıyorum. Bu yeni günde beni kötülüklerden korumaya Senin gücün yeter. İyi ve güzel şeyleri ise ancak Senin yardımınla başarabilirim. Ben Sana inandım ve Sana güvendim. Beni her an görüp gözeten Sensin. Sen, yardım isteyen kullarını geri çevirmezsin. Ben de bu yeni günüme başlarken Seni anıyor, Sana yöneliyor ve Senden yardım istiyorum.”

Veya, bütün bu anlamları, bir kısa sözle özetleyiveririz:

Bismillâhirrahmânirrahîm.



Alıştırma / etkinlik

Besmele çekerek başladığınız bir işi düşünün. Besmele çekerken düşündüklerinizi ve hissettiklerinizi anlatın.

Cumartesi, Temmuz 16, 2005

Aile Okulu dersleri: 3

Besmele ile söylediklerimiz


Bismillâh sözü, iki sözcükten oluşur.

Bu sözcüklerden biri “isim,” diğeri “Allah” sözcüğüdür.

Beraberce, başına bir de b harfi geldiğinde, bu sözcükler, Bismillâh şeklinde okunur ve “Allah’ın ismiyle” demek olur.

Yani, biz bir işe başlarken Besmele çektiğimiz zaman, “Bu işe Allah’ın adını anarak başlıyorum” demiş oluruz.

Allah’ın adını anmakla ise şu üç şeyi anlatmış oluruz:

Birincisi: Allah’ı tanıdığımızı, bildiğimizi ve Ona inandığımızı bildiririz. Böylece, bir Besmele çekmek suretiyle biz Allah’a imanımızı ilân etmiş ve Onunla dostluğumuzu dile getirmiş oluruz.

İkincisi: Herhangi bir işe başladığımızda, biliriz ki, onu ancak Allah’ın yardımıyla başarabiliriz. Bunun için, o işe başlarken, biz de Allah’ın adını anar ve Onun yardımını isteriz.

Üçüncüsü: Allah her an bizimledir. O bizi görür, bizi dinler, bizi gözetir ve korur. Onun adını andığımızda “Kulum Beni andı” der ve bizden hoşnut olur. Ondan yardım istediğimizde bizi işitir ve bize yol gösterir. Biz de Onun her an bizimle beraber olduğunu biliriz; bunu bildiğimizi de, her işimizin başında Besmele çekerek bildiririz.

Şimdi, gelin, bir gün içindeki belli başlı işlerimizde Besmele çekmenin ne anlama geldiğini beraberce görelim.

Alıştırma / etkinlik

1. Bugün Besmele çekerek yaptığınız işleri sayın. Eğer başlarken Besmele çekmeyi unuttuğunuz işler varsa, onları hatırlamaya çalışın. Bu gözlemlerinizi Besmele Günlüğüne geçirin.

2. İnsan, sevdiğinin adını dilinden düşürmez. Onu sürekli hatırlar. Besmele de bizim Allah’a olan sevgimizin bir göstergesi olmalıdır. Allah’ın bize olan sevgisi ile Besmele arasında nasıl bir ilişki olduğu konusunda yorum yapabilir misiniz? Bu konuyu ailece tartışabilirsiniz. Sonra bu tartışmalarınızın ve yorumlarınızın özetini Besmele Günlüğüne yazın.

Aile Okulu dersleri: 2

Önce Bismillâh




Biz, bir işe başlarken Bismillâhirrahmânirrahîm deriz.

Bazan da onu kısaltılmış şekliyle söyler, Bismillâh deriz.

Bismillâh veya Bismillâhirrahmânirrahîm sözüne, “Besmele” adı verilir.

Bu sözü söylediğimiz zaman Besmele çekmiş oluruz.

Biz Müslümanlar, her işe Besmele çekerek başlarız.

Besmele ile yatağımızdan kalkarız. Besmele ile elimizi, yüzümüzü yıkarız. Yemeğe Besmele çekerek başlarız. Kitabımızı okurken Besmele çekeriz. Evimizden çıkarken Besmele ile çıkarız. Eve girerken Besmele çekerek gireriz. Okurken Besmele çeker, yazarken Besmele çeker, yatarken yine Besmele çekeriz.

Hangi işe başlarsak başlayalım, önce Bismillâhirrahmânirrahîm deriz.

Şimdi biz de Besmele çekelim ve bu sözün anlamını öğrenmeye çalışalım.

Bakalım: Niçin Besmele çekiyoruz?

Bismillâh derken ne söylemiş oluyoruz?

Besmele çekmek bize ne kazandırıyor?


Alıştırma / etkinlik

1. Besmele çekerek yaptığımız işlerden sayabildiğiniz kadarını sayın.

2. Besmeleyi gerek kısa, gerekse uzun şekliyle, tane tane, güzel ve doğru bir şekilde söylediğinizden emin olun. Takıldığınız yer varsa üzerinde çalışın. Bu konuda büyüklerinizin veya bir hocanın yardımını isteyebilirsiniz. Bu arada, güzel Kur’ân okuyan hafızlardan Kur’ân dinlediğiniz zaman, onların Besmele çekişlerine dikkat edin.

3. Kullanılmamış bir defter açın ve buna “Besmele Günlüğü” adını verin. Bugünden itibaren, Besmele ile ilgili olarak öğreneceklerinizin, gözlemlerinizin ve tartışmalarınızın özetlerini, günlük olarak bu deftere kaydedin. Her an önünüze çıkabilecek fırsatları değerlendirebilmek için, bu defteri mümkün olduğu kadar her zaman yanınızda bulundurmaya çalışın.

Aile Okulu dersleri: 1

Önsöz

Elinizdeki kitapla başlatmış olduğumuz dizi, Kur’ân kavramlarını ve Kur’ân’ın bakış açısını, Kur’ân’ın yöntemlerine ve insanın yaratılışına uygun bir sistem içinde çocuklarımıza aktarmayı ve bu bakış açısını onlarda bir tabiat halinde yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu kitaplar, sadece çocuklar tarafından okunacak birer kitap olarak planlanmamış; ailece okunacak, tartışılacak ve üzerinde uygulamalar yapılacak şekilde düzenlenmiştir. Bu çalışmalarda en yüksek verimin alınabilmesi ve bu sonucun sürekli olabilmesi için, bazı noktalara dikkat çekmek istiyoruz.

Kur’ân’ın bakış açısını benimsemek ve varlığına sindirmek için, bu bakış açısıyla çok erken yaşlarda tanışmak, sonra da bu konudaki çalışmaları günlük hayatın bir parçası haline getirerek sürekli tekrarlamak, işlemek ve zenginleştirmek gerekir. Unutmayalım ki bugün Batı kaynaklı eğitim yöntemleri ve medya, hayatımızı her taraftan kuşatmış bir şekilde, başıboş bir evren modelini dayatmakta, bu konudaki telkinlerini de sürekli olarak tekrarlamaktadır. Hayata bakışı bu telkinler altında şekillenmiş olan insanlar daha ileri yaşlarda Kur’ân kavramlarıyla tanıştıkları zaman, bu kavramlar ne derece hayatlarında egemen olabilir? Falcılık, tabiatçılık, felâket kâhinliği gibi bitip tükenmek bilmeyen hurafeler karşısında böyle bir insanın inancı ne dereceye kadar sağlam kalabilir? Herşeye rağmen inancını korumayı başarsa da, bu dinin ilkelerini hayatına yansıtmakta ve bu ilkelerin haz ve coşkusunu bütün sıcaklığıyla yaşamakta insan ne kadar başarılı olabilir?

Şurası hiçbir zaman ihmal edilmemelidir: Kur’ân, sadece birtakım emir ve yasakları içeren bir kitap değildir. O, herşeyden önce, bize bir hayat modeli çizer. Bu model, hayatın yaşanabilir versiyonlarından birisi değil, tâ kendisidir. Hayat, herşeyiyle ve bütün anlamıyla, Kur’ân’ın anlattığı hayattır. Bu yüzden, İslâm dinini anlamak ve yaşamak için girişilecek her türlü teşebbüste, ilk önce, maddesiyle ve mânâsıyla bu hayatı Kur’ân’ın bize nasıl anlattığını dikkate almak, bu konu üzerinde uzun uzadıya durmak gerekir. Nitekim Kur’ân âyetlerinin önemli bir bölümü, yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz kâinatı bize anlatan âyetlerdir. Bu âyetlerde, âşinâsı olduğumuz ve hergün iç içe yaşadığımız şeylere dikkatimiz çekilir. Bunlar güneş, ay, dünya, nehirler, dağlar, denizler, bitkiler, kuşlar, böcekler, bulutlar, yağmur, gece, gündüz, mevsimler, gökler, yer, yıldızlar, meyveler gibi şeylerdir. Kur’ân’ın bize model insan olarak gösterdiği kimseler ise, bütün bunlar üzerinde düşünen, tefekkür eden, bunlardan ibret alan ve gerekli sonuçları çıkaran insanlardır. Dikkatli bir okuyuş, kâinatta küçük veya büyük, gizli veya açık, önemli veya önemsiz hiçbir şeyin, hiçbir zaman Allah’ın emir ve iradesi dışında bırakılmadığını ortaya çıkaracaktır. İman ise, bu neticenin bir bilinç halini alması ve günlük hayatımızın bütün ayrıntılarına nüfuz etmesi demektir. Dinî yükümlülükler ve güzel ahlâk, bu bilincin bir yansıması olarak ortaya çıktığı zaman kıvamını bulur ve doğal bir şekilde yaşanır.

Belki birçoğumuz böyle bir bakış açısıyla tanışmak için geç kalmış olabiliriz. Bu takdirde, yitirileni tekrar kazanmak için, günlük hayatımızın daha fazla bir kısmını düzenli olarak bu çalışmalara ayırmak bir çözüm olarak düşünülebilir. Çocuklarımız için ise, bu işin “henüz çok erken” denebilecek bir dönemi yoktur. Çevresini tanımaya başlayan bir çocuk, Rabbini tanımaya da hazırdır. Allah, kulu ile arasındaki iletişim hattını belli bir yaştan sonra açmaz; bu hat, insanın yaratıldığı andan itibaren açıktır. Ne var ki, kendi elimizle ürettiğimiz parazitler yüzünden veya yanlış numara çevirmek suretiyle biz bu iletişimde ârızalar yaşar, yahut hattı âtıl hale getiririz.

Parazitleri ayıklamak ve bu iletişimi sağlamak için, Kur’ân’ı, kâinatla birlikte ele almak zorundayız. Lâkin kâinatı sadece kitap sayfalarında veya televizyon ekranlarında görmek yetmez; insanlar onunla bilinçli ve dikkatli bir fiziksel temas halinde bulunmalıdır. Çünkü kâinat, insanı doğrudan doğruya Allah’ın eserleriyle karşı karşıya getiren bir sanat galerisidir. Evimizin, bürolarımızın ve okullarımızın duvarları arasında tüketilen bir ömürde, böyle bir sanat galerisinin heyecanını yakalama şansımız yok gibidir. Bu heyecanı yaşayamadığımız zaman ise, Kur’ân’ın bizi ibret ve tefekküre çağıran âyetlerinden payımızı alamayız. Bu payı alamayınca da dindeki payımız, daha temel aşamasında iken çok dar ve yüzeysel bir alana sıkıştırılmış olur.

İşte bu yüzden, Aile Okulundan en yüksek oranda verim alabilmek için, doğa ile sağlam ve sürekli bağların kurulmasını ve geliştirilmesini kaçınılmaz buluyoruz. Gecenin yıldızları, sabah gündoğumu, mevsimlerin geliş ve gidişi, bu dünyayı paylaştığımız canlı ve cansız varlıklar hayatımızın içindeki yerini mutlaka bulmalı ve oraya yerleşmelidir. Şehir hayatına ne kadar mahkûm olursak olalım, uzanabileceğimiz park, koruluk, deniz kenarı gibi, bizi Allah’ın eserleriyle karşı karşıya getirecek mekânlara yürüyüş ve geziler yapmak için gerekli zamanı herbir günümüz içinden bulup çıkarabiliriz. Bunun yanı sıra, hafta tatilleri, yıllık izinler, geziler gibi her türlü fırsatı, İlâhî sanat galerileriyle bir randevuya dönüştürmeliyiz. İnsan bu muhteşem kâinatın bir parçası olduğunu ne kadar sık bir şekilde hatırlarsa, bu dünya üzerindeki kısır çekişmelerin ve kitleleri peşinden sürükleyen önemsiz kaygıların pençesinden yakasını o kadar kolaylıkla kurtarabilir.

Diğer yandan, insanın benliğinde bulunan ve akla eşlik eden diğer duygu ve yeteneklerin varlığını da ihmal etmemek gerekir. Aklın önemini küçümsemek ne kadar yanlış ise, akıldan başka duygu ve yetenekleri küçümsemek de en az o kadar yanlıştır. İman ise, tıpkı hayat gibi, sadece akıl ile değil, bütün varlığımızla ve bütün duygu ve yeteneklerimizle yaşanacak bir olgudur. Özellikle duygular, insanda çok küçük yaşlardan itibaren alabildiğine açık olan iletişim hatlarıdır. Kâinat ile sıcak temas, duyguları harekete geçirmek, doğru amaçlarına yöneltmek ve geliştirmek için insanın önüne eşsiz imkânlar serer.

Bu azamî verim almanın önemli şartları arasında gözlem, hatırlama ve anlatma yeteneklerinin geliştirilmesi de yer almaktadır. Merak, dikkat ve ibret, insanı iyi bir gözlemci yapar. Okunan şeyin tekrar anlatılması, yorumlanması ve tartışılması ise, hele bu iş çok genç yaşlarda yapılıyorsa, bilgilerin bir daha hiç silinmeyecek şekilde insanın varlığında yerleşmesini sağlar. Bu amaçla, her bölüme bazı alıştırma ve etkinlikler yerleştirmiş bulunuyoruz. Bu alıştırmaları bir çıkış noktası olarak alabilir ve bunlara daha başkalarını da ekleyebilirsiniz. Doğru cevabı işaretlemekten ibaret kalan pasif bir ezber anlayışından, özellikle iman konusunda fazla birşey beklenmemelidir. Tam tersine, öğrenci, okuduğunu ayrıntılarıyla hatırlamaya, hatırladıklarını kendi ifadeleriyle tekrarlamaya ve yorumlamaya teşvik edilmelidir. Bu da dersin hemen peşi sıra, okunan şey hafızada canlı iken yapılırsa, yıllara meydan okuyacak bir dersin en önemli bir şartı gerçekleşmiş demektir.

Alıştırma ve etkinlikler konusunda asla yönlendirici olmamanızı özellikle hatırlatmak isteriz. Bu alıştırmaların doğru veya yanlış cevapları yoktur. Sadece bir çıkış noktası verilmiş ve öğrencinin bu noktadan hareket ederek kendi düşünce ve yorumlarını geliştirmesi amaçlanmıştır. Bu gelişme ancak serbest bir ortamda mümkün hale gelir. Eğer siz müdahalelerde bulunur, yönlendirir, söylenenlerin doğru veya yanlış olduğu konusunda yorumlar yaparsanız, çocuğunuzun dikkati de sizin doğru bulacağınız cevapları üretmek konusunda yoğunlaşır. Bu ise, günümüzdeki eğitim sistemlerinin tam temelinde yer alan ve gelişmeyi önleyen yanlışlardan biri, belki de en büyüğüdür.

Bu dizinin, günlük aile sohbetlerinde düzenli bir şekilde okunmasını hararetle tavsiye ediyoruz. Okuma-yazma çağında olsun veya olmasın, çocuklar üzerinde sesli okumanın büyük bir etkisi vardır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, bu dizide ele alınan konuların anlaşılmasında yaş farkının abartılmasını doğru bulmuyoruz. Okuma çağının henüz oldukça uzağında bulunan çocuklar üzerinde bile, bu okuma seanslarının büyük bir yarar sağlayacağını ve onların kalplerinde ve hafızalarında, hiçbir zaman kaybolmayacak olumlu izler bırakacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Geriye, aile içinde böyle düzenli bir okuma faaliyeti için zamanın nasıl bulunacağı sorusu kalıyor ki, bizce meselenin en kolay halledilecek yanı da budur.

Televizyonun tükettiği hayatınızdan günlük bir saat kadar bir dilimi olsun kurtarıp bu işe ayırmaya bakın. Bir ömre nelerin sığabileceğini hayretle görmeniz uzun zaman almayacaktır.

Bu yaz herkes okullu olacak!

Aile Okulu kitapları, yeni bir yaklaşımla, bütün bir aileyi Kur’ân okumalarında bir araya getiriyor.

Uğurböceği Yayınları, aile içi eğitime yönelik yeni bir dizi başlattı.

“Aile Okulu” adlı dizi, Kur’ân’ın temel kavramları ile iman ve İslâm esaslarını sistematik bir biçimde ele alıyor ve değişik bir yöntem izleyerek, çocuklara çok erken yaşlardan itibaren bu değerleri benimsetmeyi amaçlıyor.

Ümit Şimşek tarafından kaleme alınan dizinin ilk altı kitabı yayınlandı. Kitaplar, günlük aile okumaları şeklinde tasarlanmış bulunuyor. Bu amaçla, kitabın konuları kısa bölümlere ayrıldı, her bölümün sonlarına alıştırma ve etkinlikler konuldu. Alıştırma ve etkinliklerde ise, bir yandan bu kavramların hayata yansıtılması amaçlanırken, bir yandan da aile bireylerinin anlatım ve yazım yeteneklerinin geliştirilmesi amaçlandı.

Aile Okulu dizisi, çocukların çok erken yaşlarda Kur’ân’ın kavramlarıyla tanışabileceği görüşünden yola çıkıyor ve bunu, ilk kitabının önsözünde şu şekilde dile getiriyor:

“Çocuklarımız için, bu işin ‘henüz çok erken’ denebilecek bir dönemi yoktur. Çevresini tanımaya başlayan bir çocuk, Rabbini tanımaya da hazırdır. Allah, kulu ile arasındaki iletişim hattını belli bir yaştan sonra açmaz; bu hat, insanın yaratıldığı andan itibaren açıktır.”

Besmele
ALLAH’IN ADIYLA

Her güne Allah’ın adıyla başlamak.
Her işte Allah’ı anmak.
Her an, her yerde Onunla beraber olmak.
Bir imanı bütün tatlılığıyla yaşamak ve bir yüce sevinci ailece paylaşmak için dersler ve etkinlikler.



Kur’ân’ın en büyük sûresi
FATİHA


Dilimizden hiç düşmez Fatiha Sûresi.
Onu bir ömür boyunca yüz binlerce defa okuruz.
Ne anlatır bize Fatiha Sûresi?
Onu okumakla biz ne anlatmış oluruz?
Bu kitap, Fatiha Sûresinin anlamını ve temel kavramlarını, bir hayat modeli oluşturacak şekilde, aile veya arkadaş grupları içinde uygulanabilecek etkinliklerle ele alıyor.


Kur’ân’ın en büyük âyeti
ÂYETÜ’L-KÜRSÎ


Aile Okulunun üçüncü kitabı, Hadiste Kur’ân’ın en büyük âyeti olarak tanımlanan Âyetü’l-Kürsî’nin tevhid dersleriyle okuyucuyu buluşturuuyor.
Doğru ve sağlam bir imanın en önemli esasları, ailece bir sohbet havası içinde yürütülecek okumalar ve etkinliklerle ele alınıyor.




Kolay ve tecvidli
KUR’ÂN ELİFBASI


Uzun uzadıya alfabe ezberlemek yok.
Hemen, kitabı açar açmaz okumaya başlamak var.
Son derece kolay ve etkili bir yöntem.
Konunun ruhuna uygun okuma parçaları.






En büyük insan
PEYGAMBERİMİZ


Peygamberimiz, tarihin belirli bir döneminde yaşayıp gitmiş bir insan değildir.
O, yaşayan bir peygamberdir ve hayatımızın içindedir.
O bizim için ne kadar önemliyse, biz de onun için o kadar önemliyiz.
O bizi Cennette kendisine komşu yapmak ister.
O bizi Allah’ın sevgili bir kulu yapmak ister.
Bize de onu yakından tanımak düşer.



ÂHİRET

Dünya niçin var, âhiret niçin var?
Yolculuğumuzun bundan sonraki bölümlerinde bizi neler bekliyor?
Âhirete nasıl inanmalı, nasıl hazırlanmalıyız?
Tümüyle Kur’ân’dan ve Hadisten alınan bilgiler.
Dengeli bir yaklaşım.
Hayata yansıtılacak bir anlatım.
Ayrıntılı alıştırma ve etkinlikler.



Aile Okulu kitaplarını kitapçılardan, NT mağazalarından ve aşağıdaki adreslerden temin edebilirsiniz:

Zafer Yayın Grubu: 212 – 512 80 80

Pazar, Temmuz 10, 2005

Aile Okulu nedir?

AİLE OKULU

Kur’ân’ın kavramlarını,
iman ve İslâm esaslarını
sistemli bir biçimde,
yeni bir yaklaşımla,
düzenli etkinliklerle
erken yaşlardan itibaren
öğrenmeyi,
benimsemeyi
ve hayata yansıtmayı amaçlayan
aile okumaları


Niçin aile?
Kur’ân’ın kavramlarına bütünüyle ters düşen başıboş bir evren modeli, bugün Batı kaynaklı eğitim yöntemleri ve medya tarafından bize dayatılıyor. Hayata bakış açısı bu telkinler altında şekillenmiş insanlar, daha sonradan Kur’ân’ın kavramlarıyla tanışacak olsalar bile, bunu bütünüyle benimsemekte zorlanıyorlar. Onun için, içinde yaşadığımız dünyayı ve hayatı, herşeyden önce biz Kur’ân’dan öğrenmek zorundayız. Böyle bir öğrenimin en elverişli ve en verimli zemini de ailedir.

Niçin okul?
Kur’ân’ın kavramları, imanın ve İslâmın esasları, ciddî bir biçimde ele alınmayı gerektiren, hayatî öneme sahip konulardır. Bunların bir sistem içinde, uygun bir yöntemle, bir müfredat doğrultusunda, düzenli olarak ele alınması gerekir. Bu da, gerçek bir okul ciddiyeti içinde bir eğitim anlamına gelmektedir.

Aile Okulu nasıl işliyor?
Aile Okulunun faaliyetleri, üç grupta toplanıyor: (1) okuma, (2) anlatım ve tartışma, (3) etkinlikler.

Okumalar nasıl ve ne zaman yapılmalı?
Okumalar, toplu halde ve sesli olarak yapılmalıdır. Sesli okumanın önemi üzerinde ne kadar dursak, bunu abartmış olmayız. Okuma çağında olsun veya olmasın, bütün aile bireyleri bu şekildeki okumalardan yararlanacaklardır. Okuma sırasında bütün ailenin dikkati ve hayalgücü bir noktada odaklaşmış olacaktır. Ayrıca, insanların en tatlı ve silinmez çocukluk anıları arasında bu toplu okumaların önemli bir yer işgal edeceğinde de şüphe yoktur.

Kimler okumalı, nasıl okumalı?
Okuma çağındaki bütün bireyler, okumalarda aktif rol almalıdır. Bu iş sırayla yapılabilir. Okuyacak kimsenin daha önceden dersine çalışması yerinde olur. Kitaplardaki metinler, vurgu ve fasılalarda ipuçları verecek ve sesli okumaya yardımcı olacak şekilde düzenlenmiştir. Tane tane okumaya, yerinde ve yeteri kadar fasılalar vermeye, vurguları yerinde ve abartmaksızın yapmaya özen gösterin. Yapmacıktan ve sözlere çok fazla duygu yüklemekten kaçının.

Okumalar ne kadar sürmeli?
Her okuma seansında, bir bölümden fazlasını okumayın. Gerekirse, aynı bölümü tekrar okuyabilirsiniz. Ancak, konu ne kadar rahat anlaşılırsa anlaşılsın, bir defada bir bölümden ilerisine gitmeyin; okunan kısım üzerinde yoğunlaşın. Çünkü Aile Okulu kitaplarının bölümleri, uzun soluklu bir eğitimi aşamalar halinde gerçekleştirmek üzere planlanmıştır. Bu da, bölümlerin zamana yayılmasını ve her bölümün içeriğinin sindirilmesi ve hayata yansıtılması için zaman ayrılmasını gerektirmektedir.

Okumalar ne zaman ve ne kadar sıklıkla yapılmalı?
İdeal olan, her akşam, bütün aile bireylerinin bulunduğu bir saatte, düzenli olarak bu okumaları yapmaktır. Az da olsa bu konuya ayrılacak olan vakit, çok geçmeden, etkisini bütün aile bireyleri üzerinde gösterecektir. Tartışmalarıyla birlikte, ortalama olarak günlük bir saatlik bir süre hedef olarak alınabilir. Pek çok aile için bu imkân dahilindedir (televizyonu kapatmak şartıyla). Ancak buna imkân bulunamıyorsa, periyod değişebilir. Bu defa hafta sonları gibi daha elverişli zamanlarda telâfi yoluna gidilmelidir. Her ne olursa olsun, hayatî önem taşıyan şey, okumaların sürekli ve düzenli olmasıdır. Bir hedef belirleyin, bir plan yapın ve buna hiç ödünsüz şekilde sadık kalın.

Anlatım ve tartışmalar nasıl yürütülmeli?
Anlatım, Aile Okulunun vazgeçilmez bir ilkesidir. Özellikle çocuklar, yaşları ne olursa olsun, okunan bahsi kendi anladıkları şekilde ve sıcağı sıcağına anlatmalıdırlar. Ancak bir hususu hemen vurgulayalım: Bu anlatımların doğrusu veya yanlışı yoktur. Herkes, okunan dersi kendi açısından, kendi ifadeleriyle yorumlar. Önemli olan, çocuğun kendi ifadesini kullanması, kendi yorumunu yapması, kendi bakış açısından konuyu değerlendirmesidir. Onun için, anlatıma hiçbir şekilde müdahale etmeyin. Yalnız, sohbet bütünüyle dağılma istidadı taşıyorsa, herkes için standart bir süre koyabilirsiniz.

Tartışmalarda nasıl bir üslûp izlenmeli?
Tartışmalardan güdülen amaç, bütün bireylerin, işlenen konuya kendi zihinsel ve duygusal yetenekleriyle birlikte katılmalarını sağlamaktır. İleri sürülen fikirler birbirini tamamlamalı, birbirine değer vermeli, hep birlikte bir zenginlik ortaya çıkarmalıdır. Güzel bir fikir takdir edilmeli, bütün ailenin bu fikre değer verdiği, fikir sahibine hissettirilmelidir. Farklı düşünceler ortaya konacağı zaman, hiçbir şekilde dışlayıcı bir tutum takınılmamalı, “Senin düşüncen yanlış; doğru olanı bu” şeklinde bir üslûp asla izlenmemelidir. Bunun yerine, “Senin bakış açından bakınca ben de öyle görüyorum. Ama bir de şöyle bir açıdan bakmayı denesek...” gibi, düşünceye değer veren bir üslûp benimsenmelidir. Böylelikle, bir yandan fikirlerin saygınlığı korunmuş, diğer yandan da aile içinde fikir özgürlüğü en yüksek düzeyde sağlanmış olur. Böyle bir eğitimin insana kazandıracağı olgunluk üzerinde ne kadar dursak abartmış olmayız.

Günlük tutmada nasıl bir yol izlenmeli?
Bu konuda net olarak söylenecek söz, “Günlük tutulmalı” sözünden ibarettir, o kadar. Ama günlük mutlaka tutulmalıdır. Bunun da doğru veya yanlış yolu yoktur. Aile Okulunda amaçlanan şey, anlatımla beraber yazım yeteneğinin geliştirilmesi, düşünce ve duyguların serbestçe ortaya dökülmesidir. Günlüklerin kişiye özel olarak kalması, bu serbestliğe yardımcı olur. Ancak bireyler kendi yazdıklarının, hiç değilse bir kısmını başkalarıyla paylaşmak isteyebilirler ve istemelidirler. Onun için, zaman zaman, toplu okumaların gündemine, aile bireylerinin kendi kalemlerinin ürünü olan yazılar da gelmeli ve bunlar takdir ve teşvik görmelidir.

Etkinliklerin yeri, önemi ve süresi ne olmalı?
Etkinlikler, Aile Okulunda izlenen eğitim yönteminin, en az okumalar kadar önem taşıyan, ayrılmaz bir parçasıdır. Aile Okulu, herşeyden önce, kişiyle Yaratıcısı arasında var olan özel bağ üzerinde durmaktadır. Bu bağ, kişinin yaratıldığı andan itibaren kurulmuş olan ve her an iletişime açık bulunan bir hattır. Ancak bu hattan gelen mesajları, günümüzde parazitlerin çokluğu yüzünden almakta ve algılamakta güçlük çekiyoruz. Bu parazitleri ayıklamak için, gerçek dünyayla yüz yüze gelmeye ihtiyacımız vardır. Gerçek dünya ise, binalarımızın, bürolarımızın duvarları dışında, tabiatın kucağında, gökkubbenin altında, Yer ve Gökler Rabbinin en güzel sanat eserleriyle yüz yüze geleceğimiz yerlerdir. Kent hayatına ne kadar mahkûm olursak olalım, hemen hergün uzanabileceğimiz park, koruluk, deniz kenarı gibi, bizi Allah’ın eserleriyle karşı karşıya getirecek mekânlara yürüyüş ve geziler yapmak için gerekli zamanı hepimiz bulabiliriz. Bu yürüyüş ve gezileri günlük ve haftalık şekilde, düzenli bir şekilde gerçekleştirmeli ve hayatımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Bunun yanı sıra, hafta tatilleri, yıllık izinler, geziler gibi her türlü fırsatı, İlâhî sanat galerileriyle bir buluşma haline dönüştürebiliriz. İnsan, bu göz kamaştırıcı kâinatın bir parçası olduğunu ne kadar sık bir şekilde hatırlarsa, bu dünya üzerindeki kısır çekişmelerin ve kitleleri peşinden sürükleyen önemsiz kaygıların pençesinden yakasını o kadar kolaylıkla kurtarabilir.

Aile Okulu, sadece aile içinde mi uygulanmalı?
Birinci derecede aile amaç alınmakla beraber, Aile Okulu, daha başka topluluklar içinde de aynı etkinlikle uygulanabilir. Hangi yaşta olursa olsun, arkadaş grupları bu arada sayılabilir. Hattâ bir grup içinde yer alma imkânı bulunmayan bireyler de, ciddî ve disiplinli bir şekilde bu kitaplar üzerinde çalıştıkları takdirde, Aile Okulundan yararlanabileceklerdir.