Cumartesi, Temmuz 16, 2005

Aile Okulu dersleri: 1

Önsöz

Elinizdeki kitapla başlatmış olduğumuz dizi, Kur’ân kavramlarını ve Kur’ân’ın bakış açısını, Kur’ân’ın yöntemlerine ve insanın yaratılışına uygun bir sistem içinde çocuklarımıza aktarmayı ve bu bakış açısını onlarda bir tabiat halinde yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Ancak bu kitaplar, sadece çocuklar tarafından okunacak birer kitap olarak planlanmamış; ailece okunacak, tartışılacak ve üzerinde uygulamalar yapılacak şekilde düzenlenmiştir. Bu çalışmalarda en yüksek verimin alınabilmesi ve bu sonucun sürekli olabilmesi için, bazı noktalara dikkat çekmek istiyoruz.

Kur’ân’ın bakış açısını benimsemek ve varlığına sindirmek için, bu bakış açısıyla çok erken yaşlarda tanışmak, sonra da bu konudaki çalışmaları günlük hayatın bir parçası haline getirerek sürekli tekrarlamak, işlemek ve zenginleştirmek gerekir. Unutmayalım ki bugün Batı kaynaklı eğitim yöntemleri ve medya, hayatımızı her taraftan kuşatmış bir şekilde, başıboş bir evren modelini dayatmakta, bu konudaki telkinlerini de sürekli olarak tekrarlamaktadır. Hayata bakışı bu telkinler altında şekillenmiş olan insanlar daha ileri yaşlarda Kur’ân kavramlarıyla tanıştıkları zaman, bu kavramlar ne derece hayatlarında egemen olabilir? Falcılık, tabiatçılık, felâket kâhinliği gibi bitip tükenmek bilmeyen hurafeler karşısında böyle bir insanın inancı ne dereceye kadar sağlam kalabilir? Herşeye rağmen inancını korumayı başarsa da, bu dinin ilkelerini hayatına yansıtmakta ve bu ilkelerin haz ve coşkusunu bütün sıcaklığıyla yaşamakta insan ne kadar başarılı olabilir?

Şurası hiçbir zaman ihmal edilmemelidir: Kur’ân, sadece birtakım emir ve yasakları içeren bir kitap değildir. O, herşeyden önce, bize bir hayat modeli çizer. Bu model, hayatın yaşanabilir versiyonlarından birisi değil, tâ kendisidir. Hayat, herşeyiyle ve bütün anlamıyla, Kur’ân’ın anlattığı hayattır. Bu yüzden, İslâm dinini anlamak ve yaşamak için girişilecek her türlü teşebbüste, ilk önce, maddesiyle ve mânâsıyla bu hayatı Kur’ân’ın bize nasıl anlattığını dikkate almak, bu konu üzerinde uzun uzadıya durmak gerekir. Nitekim Kur’ân âyetlerinin önemli bir bölümü, yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz kâinatı bize anlatan âyetlerdir. Bu âyetlerde, âşinâsı olduğumuz ve hergün iç içe yaşadığımız şeylere dikkatimiz çekilir. Bunlar güneş, ay, dünya, nehirler, dağlar, denizler, bitkiler, kuşlar, böcekler, bulutlar, yağmur, gece, gündüz, mevsimler, gökler, yer, yıldızlar, meyveler gibi şeylerdir. Kur’ân’ın bize model insan olarak gösterdiği kimseler ise, bütün bunlar üzerinde düşünen, tefekkür eden, bunlardan ibret alan ve gerekli sonuçları çıkaran insanlardır. Dikkatli bir okuyuş, kâinatta küçük veya büyük, gizli veya açık, önemli veya önemsiz hiçbir şeyin, hiçbir zaman Allah’ın emir ve iradesi dışında bırakılmadığını ortaya çıkaracaktır. İman ise, bu neticenin bir bilinç halini alması ve günlük hayatımızın bütün ayrıntılarına nüfuz etmesi demektir. Dinî yükümlülükler ve güzel ahlâk, bu bilincin bir yansıması olarak ortaya çıktığı zaman kıvamını bulur ve doğal bir şekilde yaşanır.

Belki birçoğumuz böyle bir bakış açısıyla tanışmak için geç kalmış olabiliriz. Bu takdirde, yitirileni tekrar kazanmak için, günlük hayatımızın daha fazla bir kısmını düzenli olarak bu çalışmalara ayırmak bir çözüm olarak düşünülebilir. Çocuklarımız için ise, bu işin “henüz çok erken” denebilecek bir dönemi yoktur. Çevresini tanımaya başlayan bir çocuk, Rabbini tanımaya da hazırdır. Allah, kulu ile arasındaki iletişim hattını belli bir yaştan sonra açmaz; bu hat, insanın yaratıldığı andan itibaren açıktır. Ne var ki, kendi elimizle ürettiğimiz parazitler yüzünden veya yanlış numara çevirmek suretiyle biz bu iletişimde ârızalar yaşar, yahut hattı âtıl hale getiririz.

Parazitleri ayıklamak ve bu iletişimi sağlamak için, Kur’ân’ı, kâinatla birlikte ele almak zorundayız. Lâkin kâinatı sadece kitap sayfalarında veya televizyon ekranlarında görmek yetmez; insanlar onunla bilinçli ve dikkatli bir fiziksel temas halinde bulunmalıdır. Çünkü kâinat, insanı doğrudan doğruya Allah’ın eserleriyle karşı karşıya getiren bir sanat galerisidir. Evimizin, bürolarımızın ve okullarımızın duvarları arasında tüketilen bir ömürde, böyle bir sanat galerisinin heyecanını yakalama şansımız yok gibidir. Bu heyecanı yaşayamadığımız zaman ise, Kur’ân’ın bizi ibret ve tefekküre çağıran âyetlerinden payımızı alamayız. Bu payı alamayınca da dindeki payımız, daha temel aşamasında iken çok dar ve yüzeysel bir alana sıkıştırılmış olur.

İşte bu yüzden, Aile Okulundan en yüksek oranda verim alabilmek için, doğa ile sağlam ve sürekli bağların kurulmasını ve geliştirilmesini kaçınılmaz buluyoruz. Gecenin yıldızları, sabah gündoğumu, mevsimlerin geliş ve gidişi, bu dünyayı paylaştığımız canlı ve cansız varlıklar hayatımızın içindeki yerini mutlaka bulmalı ve oraya yerleşmelidir. Şehir hayatına ne kadar mahkûm olursak olalım, uzanabileceğimiz park, koruluk, deniz kenarı gibi, bizi Allah’ın eserleriyle karşı karşıya getirecek mekânlara yürüyüş ve geziler yapmak için gerekli zamanı herbir günümüz içinden bulup çıkarabiliriz. Bunun yanı sıra, hafta tatilleri, yıllık izinler, geziler gibi her türlü fırsatı, İlâhî sanat galerileriyle bir randevuya dönüştürmeliyiz. İnsan bu muhteşem kâinatın bir parçası olduğunu ne kadar sık bir şekilde hatırlarsa, bu dünya üzerindeki kısır çekişmelerin ve kitleleri peşinden sürükleyen önemsiz kaygıların pençesinden yakasını o kadar kolaylıkla kurtarabilir.

Diğer yandan, insanın benliğinde bulunan ve akla eşlik eden diğer duygu ve yeteneklerin varlığını da ihmal etmemek gerekir. Aklın önemini küçümsemek ne kadar yanlış ise, akıldan başka duygu ve yetenekleri küçümsemek de en az o kadar yanlıştır. İman ise, tıpkı hayat gibi, sadece akıl ile değil, bütün varlığımızla ve bütün duygu ve yeteneklerimizle yaşanacak bir olgudur. Özellikle duygular, insanda çok küçük yaşlardan itibaren alabildiğine açık olan iletişim hatlarıdır. Kâinat ile sıcak temas, duyguları harekete geçirmek, doğru amaçlarına yöneltmek ve geliştirmek için insanın önüne eşsiz imkânlar serer.

Bu azamî verim almanın önemli şartları arasında gözlem, hatırlama ve anlatma yeteneklerinin geliştirilmesi de yer almaktadır. Merak, dikkat ve ibret, insanı iyi bir gözlemci yapar. Okunan şeyin tekrar anlatılması, yorumlanması ve tartışılması ise, hele bu iş çok genç yaşlarda yapılıyorsa, bilgilerin bir daha hiç silinmeyecek şekilde insanın varlığında yerleşmesini sağlar. Bu amaçla, her bölüme bazı alıştırma ve etkinlikler yerleştirmiş bulunuyoruz. Bu alıştırmaları bir çıkış noktası olarak alabilir ve bunlara daha başkalarını da ekleyebilirsiniz. Doğru cevabı işaretlemekten ibaret kalan pasif bir ezber anlayışından, özellikle iman konusunda fazla birşey beklenmemelidir. Tam tersine, öğrenci, okuduğunu ayrıntılarıyla hatırlamaya, hatırladıklarını kendi ifadeleriyle tekrarlamaya ve yorumlamaya teşvik edilmelidir. Bu da dersin hemen peşi sıra, okunan şey hafızada canlı iken yapılırsa, yıllara meydan okuyacak bir dersin en önemli bir şartı gerçekleşmiş demektir.

Alıştırma ve etkinlikler konusunda asla yönlendirici olmamanızı özellikle hatırlatmak isteriz. Bu alıştırmaların doğru veya yanlış cevapları yoktur. Sadece bir çıkış noktası verilmiş ve öğrencinin bu noktadan hareket ederek kendi düşünce ve yorumlarını geliştirmesi amaçlanmıştır. Bu gelişme ancak serbest bir ortamda mümkün hale gelir. Eğer siz müdahalelerde bulunur, yönlendirir, söylenenlerin doğru veya yanlış olduğu konusunda yorumlar yaparsanız, çocuğunuzun dikkati de sizin doğru bulacağınız cevapları üretmek konusunda yoğunlaşır. Bu ise, günümüzdeki eğitim sistemlerinin tam temelinde yer alan ve gelişmeyi önleyen yanlışlardan biri, belki de en büyüğüdür.

Bu dizinin, günlük aile sohbetlerinde düzenli bir şekilde okunmasını hararetle tavsiye ediyoruz. Okuma-yazma çağında olsun veya olmasın, çocuklar üzerinde sesli okumanın büyük bir etkisi vardır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, bu dizide ele alınan konuların anlaşılmasında yaş farkının abartılmasını doğru bulmuyoruz. Okuma çağının henüz oldukça uzağında bulunan çocuklar üzerinde bile, bu okuma seanslarının büyük bir yarar sağlayacağını ve onların kalplerinde ve hafızalarında, hiçbir zaman kaybolmayacak olumlu izler bırakacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Geriye, aile içinde böyle düzenli bir okuma faaliyeti için zamanın nasıl bulunacağı sorusu kalıyor ki, bizce meselenin en kolay halledilecek yanı da budur.

Televizyonun tükettiği hayatınızdan günlük bir saat kadar bir dilimi olsun kurtarıp bu işe ayırmaya bakın. Bir ömre nelerin sığabileceğini hayretle görmeniz uzun zaman almayacaktır.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Slmaleykum.Sitenizle yeni tanistim Allah razi olsun istifade debilecegime inaniyorum.Aile içinde gunluk sohbet ortamlarinin onemi hiç suphe yokki muhim.fakat çok mesgul olan evin babasi yorgun oldugu için katilmak istemezse ve anne yalniz kaldigindan zorlanirsa ve aski sevki biterse durum zorlasiyor.Zaten aksama kadar kah ev isleriyle kah dis isiyle mesgul olan hanimin sirtina birde aile egitiminin tamami yuklenirse oda bir insan olmasi hasebiyle bu durum zor yurur ve aile reisligi rolleri degisir diye dusunuyorum.Imani mevzularda inanci itikati ve ibadeti tam olan bu babalari sohbet ortami için ikna etmek için ne yapabiliriz?O televizyon izlerken veya bilgisayar basinda iken manevi havayi yakalamak ve evde estirmek zor oluyor..

Adsız dedi ki...

yaaa